4 Aralık 2012 Salı

DOKUZ KEHANET-CELESTINE PROPHECY KİTAP VE FİLMİ



             EDEBİYATTAN SİNEMAYA UYARLAMALAR–8

                                           Zihninizle değil, ruhunuzla bakın                      
                                                                           Dünyaya açılmak için bekleyen                                                                                  Ve bizden önce zaten gelmiş olan hayata bakın
                                                                           Daha yakından bakın ve görecek gözleri bulun 

                                                                                                         Celestine Prophecy Filminden.




   Bu ay, tüm dünyada çok satmış Celestine Prophecy, bizde çevrilmiş ve yayınlanmış ismiyle “Dokuz Kehanet” isimli romandan ve bunun aynı isimli film uyarlamasından bahsedip, “kehanet” olgusuna da göz atacağız.

DOKUZ KEHANET (CELESTINE PROPHECY) ROMANI ve KONUSU:
    Romanın ismi, Peru’da _sözde_ Celestine Harabeleri’nde arkeolojik olarak bulunan el yazmalarındaki bilgilere atıfla “Celestine Kehaneti” şeklinde konmuştur. Ülkemizde ise bu isim, romanda bahsedilen “9 Anlayış”, ya da “9 Bilgi”den yola çıkılarak “9 Kehanet” olarak konulmuştur. Gerçekte böyle bir yer yoktur ve böyle kehanetler de bir yerlerde bulunmamıştır. Bazı internet sitelerinin bunları gerçekmiş gibi yazdığını biraz şaşırarak da olsa gördüğüm için bunu belirtmek istedim. Roman, 1993 yılında James Redfield tarafından yazılmış ve çok kısa sürede kendi baskısı olarak yaklaşık 100.000 adetlik bir başarıya ulaştıktan sonra, 1994 yılından itibaren Warner Books tarafından yayın hakları satın alınmıştır. Kitap, New York Times Çok Satanlar Listesi’nde üç yıl devamlı olarak kalmış ve şu ana kadar tüm dünyada 40’ı aşkın ülkede, 23 milyonu aşan bir satış grafiğine ulaşmıştır.  


    Romanın konusuna gelince, kahramanımız (filmdeki ismiyle John), yılar önceki arkadaşı Charlene ile buluşur. Arkadaşı kendisine, arkeolojik bir kazıda Peru’da bir harabede Aramik diliyle yazılmış olarak bulunan bazı el yazmalarından bahseder. Bu el yazmalarının dokuz öğretiyi kapsadığını fakat bunları elde etmenin pek de kolay olmadığını belirtir ve kendisinin Peru’ya gitmesini tavsiye eder. Bu çağrıya uyan John, uçakla Peru’ya gitmeye karar verir. Gerek uçakta, gerekse Peru’ya gittikten sonra uygun eşzamanlılıklarla ve durumlarla bu yolculuğunda karşısına çıkması gereken _ yardımcı olan ya da engelleyici konumda olan_ kimseler karşısına çıkmaya başlar. Örneğin spiritüel konulara ve el yazmaları ile ilgili bilgilere hâkim olsan Will ile tanışacak, yine kendisi gibi el yazmalarını araştıran Marjorie isimli genç bayanla da bu arayışı birlikte sürdürecektir. John, bu arayışını gerçekleştirirken sadece el yazmalarını değil, kendisini ve yaşamı daha iyi tanıma ve keşfetme yolculuğuna da çıkmış olacaktır. Her bir öğretiye ulaştıktan sonra diğer öğretinin kapsamına da ulaşmak için çaba göstereceklerdir. Esas amaç, kimsenin bilmediği ve tüm öğretileri kapsayan dokuzuncu öğretiyi bulup öğrenmek olacaktır. Üstelik bu sonuncusu, yazılı da değildir. Fakat, Peru hükümeti ile birlikte kilise, askeri güçleri de kullanarak bu araştırmacıları saf dışı etmek ve el yazmalarını imha etmek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır…    
     Romanla ilgili benim dikkatimi çeken bir husus da, her bir öğretiye ilerlenirken romanın içinde daha önce bahsedilen geçmiş öğretilerin sık sık hatırlatılması oluyor. Yazar, adeta bunları bize öğretmeye azmetmiş gözüküyor ve bu didaktik tavrı biraz göze çarpıyor. Ayrıca, romandaki “iyiler”in her zaman doğruları fark eden, algıları neredeyse daima açık, neredeyse tümünün insanlardaki enerji alanlarını gözle görebilen kimseler olmaları da romandaki gerçeklik duygusunu biraz zedelemekte. Fakat, bunlara karşın Yeni Çağ öğretileri ve bilgileri, yeterli tekrar yapıldığı için özümsenmiş oluyor. Ayrıca, bu bilgiler macera ve kovalamacıların içerisine başarılı bir şekilde enjekte edildiği için roman kolay ve akıcı bir şekilde okunabiliyor. Elbette romanda macera, bir fon teşkil etmekte; buna eşlik eden “bilgiler” merak uyandırmaktadır. Bu bilgilere uzak olanlar için roman, safsata türü gözükebilecek iken; az çok “insan enerjisi, aura, chi, insanın evrimleşmesi (tekamül)” gibi kavramlara alışık olanlar için oldukça cazip bir roman olabilecektir. 


DOKUZ KEHANET KİTABINDAN BAZI AFORİZMALAR:

Çoğu insan, yaşamı boyunca başka insanların enerjisini sahiplenmenin peşinde koşar.
Sevmek için kendini zorlamayacaksın, sevginin içine girmesine izin vereceksin.
Annenin yaşantısında değiştirmek istediğin hususlar, gerçekte kendi yaşamında değiştirmek istediğin hususlardır.
Hepimiz hayatımızın belli dönüm noktalarını dikkatle inceleyip, bunları evrimimizin ışığında sorgulamalıyız.
Geçmişi berraklaştırmak, bireysel yollarla çocukluğumuzda öğrendiklerimizi kontrol etmekle başlar. Bu alışkanlığımızdan bir kez kurtulduk mu, kendimizi daha yüksek seviyedeki evrimsel kimliğimizde buluruz.
Sevgi duyamazsan kendine zarar verirsin, sevgi sayesinde titreşimlerini yüksekte tutarsın ve sağlıklı olursun.

İnsanlar, aralarındaki şiddetli rekabet dolayısıyla birbirlerini yaşlandırıyorlar.
Eğer insanlar birbirlerine hükmetmeye son verip birbirlerinin içindeki iyilikleri dışarıya çıkarmaya gayret ederlerse, günün birinde bütün insanlık bu davranışa sahip çıkacaktır. 

ROMANDA KONU EDİLEN ÖĞRETİLER:


   Romanda 9 farklı öğretiden söz ediliyor ve roman okundukça bunlar aşama aşama öğreniliyor. Romanı okuyacaklar için sürprizleri bozmamak ve romanın da hakkını vermek için biz sadece 3 öğretiden özet olarak bahsedelim:
1’NCİ ÖĞRETİ: Değişim, ilk öğretiyle başlıyor. Bu öğretiye, insanın mevcut durumuyla ilgili genelde bir hoşnutsuzluk, huzursuzluk duygusu eşlik ediyor. Çünkü hepimiz hayatımızda daha fazla doyum arıyoruz ve aradığımız doyuma ulaşamamaya tahammül edemiyoruz. Bu durumumuzu kavradıktan ve kabullendikten sonra “anlayış” kendini belli etmeye başlıyor. Şans veya tesadüf dediğimiz şeyler hayatımıza daha fazla girmeye başlıyor. Fakat, bunlar basit tesadüfler değil, anlasak da anlamasak da hepsi bir anlam taşıyan anlamlı eşzamanlılıklar veya karşılaşmalar bunlar. Böylelikle bireyin yaşantısını değiştiren gizemli veya normal olayları ve verilmek istenen mesajları algılamaya başlaması, en azından başka bir oluşumun harekete geçtiğini hissetmesi, ilk öğretinin anlaşıldığını gösteriyor.
2’NCİ ÖĞRETİ:  Hâlihazır dünyadaki anlayışımız yeterli değil. Yeni bir anlayışın inşasına ihtiyaç var ve üstelik tüm dünyada buna ihtiyaç var. Bu gezegendeki yaşamın arkasında ne var? Biz gerçekten ne için bu hayattayız? Şimdi başka bir uyanışa geçmek üzereyiz.       
3'NCÜ ÖĞRETİ:  Buna inanan bilim insanları fazla olmasa da, artık bu evrende sonsuz bir enerji sistemi olduğuna inanmalıyız. Bu görünmez güç (enerji) insanda da mevcut. İlahi olan bu enerji, ormanlarda, eski doğal çevrelerde ve doğal güzelliklerde daha yoğun olarak hissedilebilir. Bizler de kendi doğal enerjimizi yükseltmek ve yüksek tutmak için ayrıca titreşimi yüksek olan doğal gıdalar ile beslenmeli, bu yediklerimizi gerçekten fark ederek, tadını özümseyerek yemeliyiz. Evren, tümüyle enerjiden oluşmaktadır ve kendi enerjimizle bitkilerin iyi yetiştirilişinden başka şeyleri de etkimiz altına alarak daha iyi yaşayabiliriz…            


YAZAR JAMES REDFİELD KİMDİR?

     Yazar James Redfield, 19 Mart 1950 yılında Birmingham, Alabama’da (A.B.D’de) doğmuştur. Yazar, 15 yıl kadar süreyle psikoterapist olarak çalışmış ve “Ergen Psikolojisi” konusunda çalışmaları olmuştur. Elbette bu alandaki çalışmaları ve deneyimleri, kitabı yazmasında oldukça yardımcı olmuştur. Bunun yanı sıra Taoizm ve Zen gibi Doğu Filozofisi konuları ile birlikte, genç yaşlarından itibaren Gelecek Bilimi, Ekoloji, Tarih ve Mistizm gibi konularla da ilgisini sürdürmüş, 1989 yılında terapistlikten ayrılarak kendini yazmaya adamıştır. Yayınladığı İlk kitabı olan “Celestine Prophecy” romanında Yeni Çağ Felsefesi’ne dair konuları modern psikoloji ile başarılı bir şekilde harmanlamış ve klişe haline getirdiği temel “Anlayış” ya da “Kavrayış”lari kitabında “9 Insights_9 Anlayış” olarak okurlara başarıyla sunmuştur. Diğer bir anlamda da Doğu’nun Felsefesi ile Batı’nın Bilimi’ni aynı kapta buluşturma becerisini göstermiştir. Halen 62 yaşında olan yazar, bu ilk romanını 43 yaşındayken yazmıştır.

       Yazarın bazı kitapları ülkemizde Altın Kitaplar etiketi altında yayınlanmaktadır. En çok baskı yapan ve yapmaya devam eden “Dokuz Kehanet” kitabından başka “Onuncu Kehanet (1997)”, “Kehanetlerin Gizemi (2000)(The Secret Of Shambala), “İleriyi Görmek Geleceği Yaşamak” (2003)(The Celestine Vision) isimli kitapları da bulunmaktadır. Yazarın Türkçeye çevrilmemiş “Twelfth Insight (2011)”, “The Purpose Of Your Life (1999)” gibi başka kitapları da bulunmaktadır. Eşi Salle Merrill Redfield’ın da Türkçe’ye çevrilmemiş “The Joy Of Meditating”, “ Creating A Life Of Joy” gibi çok satan kitapları ve meditasyon kasetleri bulunmaktadır.   


BAŞARISIZ BİR UYARLAMA FİLMİ: THE CELESTINE PROPHECY

      Kitabın olağanüstü satış başarısından sonra, 2004 yılında yazar James Redfield ve eşi romanı filmleştirme projesine başlamışlar ve yönetmen Armand Mostrianni ile anlaşmışlar ve film,  2006 yılında tamamlanarak vizyona girmiştir. Oyuncu kadrosu olarak, Matthew Settle, Thomas Kretschmann, Sarah Wayne Callies, Annabeth Gish ve Hector Elizondo gibi pek tanınmamış oyuncular tercih edilmiştir. 



      Film kitaba oldukça sadık kalınarak çekilmiştir. Filmdeki olaylar ve hatta kişiler, neredeyse romandaki ile aynı benzerlikte yer almışlar, sadece romanda geçen bazı olaylar filmin uzunluğuna ayarlanması için sadeleştirilerek çıkarılmıştır. Elbette bu durumun esas nedeni, yazar James Redfield’ın film senaryosuna da katkısının olması ve eşi Salle Redfield ile birlikte yapımcı kadrosunda mali güçleri ile birlikte yer almaları, böyle bir “benzerlik tercihi”nde etken olmuştur. Fakat, sonuç romanda görüldüğü ve filmde de umulduğu kadar parlak olmamıştır.
 

                                                                  Filmin Fragmanı
     Filmin IMDB Notu: 4.8 gibi oldukça düşük bir not seviyesindedir. Başarısız bir uyarlama film olmasıyla ilgili çok şey söylenebilir elbette. Örneğin, romanda anlatılan “öğretiler” ya da “anlayışlar” filmde gerektiği gibi ve yeteri kadar izleyiciye sunulamamıştır. “9 farklı öğreti”nin gerektiği gibi izleyiciye sunulması için, 96 dakikalık filmin süresi az gelmiş ve bir anlamda bu “anlayışlar” adeta senaryo içinde koşturularak filmde verilmiştir. Bu nedenle belki mini bir dizi film ile ve daha güzel bir senaryo ile daha başarılı bir uyarlama sağlanabilirdi diye düşünüyorum. Ayrıca oyuncu seçiminin de pek başarılı olduğunu söyleyemeyiz. “Spiritüel bir film olmasına rağmen, maalesef oyuncuların bazıları “bu ruhtan” uzak bir performans sağlamışlardır. Sonuçta, kitabı okusun-okumasın, filmi izleyen çok sayıda kişiyi hayal kırıklığına uğratan bir film olmuştur. Bu film Türkiye’de, Türkçe dublaj ya da altyazı seçenekli DVD olarak satışa sunulmamıştır. Ancak istenirse film, internetten Türkçe altyazısı da bulunarak seyredilebilir.  


KEHANET OLGUSU VE 21 ARALIK 2012 FENOMENİ:

     Kehanet, kelime anlamı olarak duyular dışı sezgi yoluyla, doğrudan doğruya geleceğin fark edilmesi veya bilinmesi olarak tanımlanabilir. Kehanet olgusuna ve arayışına en ilkel kabile kültürlerinden en gelişmiş diyebileceğimiz uygarlıklara; tarihin en eski zamanlarından günümüze kadar her toplumda ve her zaman rastlamamız mümkündür. Çünkü, insandaki temel bir arayış olan geleceği bilme güdüsü ile geleceğin belirsizliğine dair cevap/cevaplar bilinebilmekte veya bilindiği iddia edilmektedir.      
     Kehanet deyince akla gelen ilk isimlerden biri, 16’ncı yüzyılda yaşayan Nostradamus olmaktadır. Yazdığı şifreli ve mecazi dizelerle yüzyıllar sonrasına ait olaylarla ilgili isabetli kehanetleri ile ün kazanmıştır. Öyle ki, birçok dizesi, ancak olaylar gerçekleştikten sonra anlaşılabilmiştir. 19 ve 20’nci yüzyılın en ünlü kâhinleri arasında Amerikalı Edgar Cayce de bulunuyordu. Kendisi, küçükken geçirdiği bir kaza sonucunda komaya girmiş, bu komada iken ve koma sonrasında medyumik ve psişik özellikte konuşmaları başlamıştı. Transta bulunduğu sırada isabetli tanılar, teşhisler, kehanetlerde bulunan Cayce, kendi ölüm gününü ve saatini de bilmişti. Bunların benzeri olarak, tarihte sayısız kehanet ile kâhin/kâhine sayılabilir. Fakat, tüm bahsedilen ve iddia edilen kehanetler de elbette her zaman gerçekleşmemiştir. Özellikle de, 20’nci yüzyılın sonlarına doğru olan yıllar ve halen bulunduğumuz 21’nci yüzyıl için…
     Günümüzde ise, hatta şu zamanlarda bahsi en çok geçen konu da, 21 Aralık 2012 tarihi ile ilgili yapılan kehanetler ya da tahminlerdir. Bazı kimseler tarafından, bu tarihin, dünyanın sonu olduğuna ilişkin korku dolu açıklamalar da bulunmaktadır. Hatta Hollywood da geçtiğimiz yıllarda bu tarihle ilgili Knowing (Kehanet), 2012 filmleri gibi bazı felaket filmleri hazırlayıp dünyaya pazarlamıştı. Bilimsel olarak bu tarihte “bir şeyler” olacağına dair bir veri bulunmamaktadır. Dünyanın manyetik kutbunun değişmesi ya da dünyanın foton kuşağına girip birkaç günlük karanlıkta kalması ya da elektriklerin tamamen kesilmesi gibi tahminlerde de bulunulmuştur. Bilim insanları bu iddiaları da yalanlamakta ve gerekçe olarak da verilerin yetersizliğini göstermektedirler. Geçtiğimiz günlerde NASA’dan bazı bilim adamları bu tartışmaya katılarak ellerinde böyle bir veri olmadığını ve dünyanın sonu gibi görüşlere katılmadıklarını açıklamışlardı. Bize göre de dünyanın sonu gibi belki çok eski zamanlar için doğru, fakat günümüz için yeniden yorumlanması gereken “geçiş dönemi” için eski uygarlıklar neler demiş, çok kısa olarak göz atalım:

Aztekler, şu anki Güneş’in beşinci güneş olduğunu ve dünyanın da beşinci devre içinde bulunduğunu, 26.000 yıllık bir dönemin bittiğine işaret ediyorlar.
İnkalar, 2013’den önce bir göktaşının Dünya’nın arınma sürecini başlatacağına inanıyorlar.
Birçok Kızılderili bilge, dünya için beşinci çağın 2012 yılında başlayacağı konusunda hemfikirdir.
Hopi Kızılderilileri, 2012 yılında bir çağın kapanacağını iddia eder. Onlara göre, 25 yıl sürecek bir arınma döneminden sonra “Ortaya Çıkış” adını verdikleri yeni bir dönem başlayacaktır. Büyük Arınma döneminde, kötüler ve iyiler ayıklanacak, kötülüklerle uğraşan insanlar yok olup gidecekler.
Çerokilerin de 2012 yılında biten bir takvimleri bulunuyor. Bundan önceki dönemlerin ise, felaketlerle sonlandığına, bu nedenle içinde bulunduğumuz dönemin de bu şekilde sonlanacağına inanıyorlar.
Seneka Kızılderilileri, 2012’den önce 25 yıllık bir arınma döneminin geçirileceğine inanıyorlar.
 Maori gelenekleri, 2012’de insanlardaki yanılsama örtüsünün kalkacağını ve fiziksel ile ruhsal düzlemlerin birleşeceğine inanmaktadırlar.
Afrikalı Şamanlar da 2012’den bahsediyor. Örneğin Zulular, 2012’de felaket olacağına inanıyor.
Mısır mitlerine göre 2012’nin sonu, gezegensel bilinçte meydana gelecek bir değişimin müjdecisi olacaktır.
Tibet ve Yahudi Takvimleri, 2012’yi uzun bir dönemin sonu olarak gösteriyor.
Vedalar, yani Kutsal Hint Metinlerinde ışığa doğru yükseliş 2012 yılında başlıyor.
Brahma’nın Nefes Verişi’nin 26.000 yıl sürdüğü kabul edilir. Nefes verişin sonunda, cennet kapılarının açıldığı kozmik bir an gelir. İşte bu sessiz anda, insanoğlu için dönüşümsel bir sıçrayış da dahil birçok mucizevi olay gerçekleşebilir.
Ülker Yıldız Kümesi (Pleiades) Takvimi, 21 Aralık 2012’de sonlanır.
Mayalar, 21 Aralık 2012’de Dünya’ya gelecek olan enerjinin kişilerde ve gezegende var olan kundalini enerjisinin faaliyete geçeceğine inanarak bu güne “Yaradılış Günü” adını vermişlerdir.
(Yukarıdaki uygarlıklar ile ilgili metin, Diana Cooper’ın “Meleklerden Mesajlar” Maya Kitap 2011 kitabından alınmıştır)
   Görüldüğü gibi özellikle Mayalar, çok belirgin olarak 21 Aralık 2012 tarihini vermişler, diğer bazı uygarlıklar da 2012 yılını belirterek veya belirtmeden “Büyük Geçiş”, “Arınma Dönemi Başlangıcı” gibi sıfatlarla belirttikleri bu zamanı tanımlamışlardır.
    Kehanetleri ve takvimleri bir tarafa koysak bile, 21 Aralık 2012 tarihi, astrolojik olarak da önemlidir. Öner Döşer’in Büyük Uyanış kitabında belirttiği üzere, Dünya, Güneş ve Samanyolu Galaksisi’nin merkezi aynı hizaya girecek; ayrıca Neptün, Plüton ve Uranüs birbirleriyle etkileşime girecek şekilde dizilecekler. Neptün, yüksek ruhaniliği, Plüton, dönüşümü ve Uranüs ise değişimi simgeliyor. Tüm bunların Dünya’ya yüksek bir enerji olarak yansıyacağı belirtiliyor.
Bu tarihten itibaren de Dünya, bulunduğu boyuttan kimilerine göre dördüncü boyuta, kimilerine göre de beşinci boyuta frekans olarak yükselişini gerçekleştirecektir. Bu frekans yükselmesinin Dünya’da fiziksel yansımasının olup olmayacağı, olursa nasıl olacağı belki de sorulması gereken esas sorudur. Bilimin de günümüzde kabul ettiği bir gerçek şudur: Tüm evren enerjidir. Evrende frekansı en yüksek enerji ise, sevgi enerjisidir. Öner Döşer, kitabında 2012 stresinden kurtulmanın ilacının sevgi enerjisine bağlanmak olduğunu; bu nedenle tahammülü, hoşgörüyü artırmamız gerektiğini, ardından da kişisel egoyu aşmanın gerekliliğinden bahsetmekte ve bu şekilde dünyanın artan frekansına ancak uyum sağlayabileceğimizi büyük tarihi kişilik ve düşünürlerden verdiği alıntılarla belirtmektedir.          
     Sonuç olarak, 21 Aralık 2012 tarihi, dünya için bir bitiş değil, yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilmelidir. Birçok eski uygarlıkların kehanetlerinde, eski takvimlerde ve astrolojik haritalarda da bu “değişim-geçiş” hattı zaten gözükmektedir. Dolayısıyla bu tarihi tamamıyla görmezden gelmek veya gelmemek, kişilerin kendilerine kalmış bir durumdur. Kişisel görüşüm, büyük felaketlerin olmayacağıdır. Büyük felaketler haricinde, bizleri nelerin beklediğini kesin olarak bilemesek de, kadim uygarlıkların birçoğunun da benzer şekillerde belirttiği gibi, daha arınmış bir dünyaya bir adım daha yaklaştıracak ve “önemli potansiyeller taşıyan bir gün” şeklinde nitelendirmek sanırım yanlış olmaz. Bu potansiyellerin ve sonuçlarının neler olduğunu belki daha sonra, daha iyi değerlendirebiliriz, tüm dünya ile birlikte… 


SON SÖZ VE DİĞER BAZI SEÇENEKLER:  Sonuç olarak, Dokuz Kehanet romanı, kişisel ve toplumsal gelişime/dönüşüme, ruhsal bir yolculuğa ve Yeni Çağ (New Age) felsefesine inanan, ilgi duyan ya da merak eden kişilere tavsiye edilecek, bazı kadim uygarlıkların “Altın Çağ” olarak da isimlendirdikleri ve ütopik sayılabilecek bir dünyanın müjdesini de veren başarılı bir kitaptır. Kitaptan uyarlanan filmi ise, seyredilmese de olur denebilecek türde, ancak kitabı okuyamayacaklar için, yeterli olmasa da “anlayışlar”a ilişkin bir fikir verebilecek tarzda vasat bir filmdir. 



      Eğer “Dokuz Kehanet kitabını okuyup beğenirseniz, aynı yazarın bu ilk kitabının devam serisi olan ve Altın Kitaplar’dan çıkmış olan kitaplarını da alıp okuyabilirsiniz. Bunlar, “Onuncu Kehanet” ya da “Kehanetlerin Gizemi” isimli kitaplar olabilir. Romandan daha farklı olarak, eğer kehanetler ile ilgili, tarihte gerçekleşmiş ve gerçekleşmesi beklenen kehanetleri de kapsayan daha geniş kapsamlı bir kitap isterseniz, Ege Meta Yayınlarından çıkmış olan “Kehanetler ve Kâhinler“ isimli kitap, uygun bir seçenek olabilir. Ya da 21 Aralık 2012 tarihinde takvimleri biten Maya uygarlığının kehanetlerini okumak isterseniz Sınır Ötesi Yayınları’ndan çıkmış olan “Maya Kehanetleri” isimli kitabı alabilirsiniz. Bu kitaplardan biraz daha farklı olarak dünyanın yakın bir zamanda tümüyle bir foton kuşağına gireceğine ilişkin  iddiadaki bir kitap olan ve Siriuslular ile kurulan bağlantı sonucu yazıldığı belirtilen Akaşa Yayınları’ndan çıkmış olan “Galaktik İnsan” isimli kitap da başka bir seçenek olabilir. 



    21 Aralık fenomeniyle ilgili son bilgileri ve tartışmaları öğrenmek isterseniz, Türkiye’de astrolojinin önemli isimlerinden Öner Döşer’in 2010 yılında yayınlanan “Büyük Uyanış 2012: Öncesi ve Sonrası” kitabını alabilir, hatta kendisiyle birlikte, Sirius Ufo Uzay Bilimleri Başkanı Haktan Akdoğan’ın birlikte konuşmacı olarak katılacakları, 15 ve 16 Aralık 2012 tarihlerinde aynı konuşma program içeriği ile sunulacak olan İstanbul Taksim Martı Otel’deki “2012 ve Ötesi” isimli toplantıya da _yer kaldıysa_ katılabilirsiniz.
      Biraz da filmlerden söz edersek, “What The Bleep Do We Know? (Ne Biliyoruz ki?)” isimli yarı belgesel de, mevcut yaşantımızda durumumuza daha farklı olarak spiritüel ve kuantum dünyasından bakmayı sağlayarak, bilim ile spiritüalitenin başarılı bir sentezini oluşturuyor. Başarı kazanan bu filmden sonra, seriyi takip eden yine kuantum dünyasına kendi hayatımız açısından bakan “Down The Rabbit Hole isimli ikinci filmi de çekilmiş ve ülkemizde DVD olarak Kanal D Video’dan ”Tavşan Deliği” ismiyle yayınlanmıştı. Mevcut yaşantımızı sorgulatan, yaşantılarımızın niçin istediğimiz gibi gitmediğini araştıran ve dünyada birçok uzmana danışılarak hazırlanan belgesel türdeki ve Tom Shadyac yönetmenliğindeki 2011 yapımı “I am”(Ben) isimli filmi de internette bulup seyretmenizi tavsiye ederim. T. Sadyac’ın yaşadığı önemli bir bisiklet kazası sonrası çektiği bu filmden başka, yine aynı dönemde “Happy” isimli belgeselin de yapımcısı olmuştu. Bu belgesel, insanların nasıl ve nelerden mutlu olduğuna dair, araştıran ve sorgulayan ve tabii gülümseten bir belgeseldi. Bir de, Steven Spielberg’in Philip K.Dick’in bir öyküsünden uyarlayıp yönettiği “Minority Report_Azınlık Raporu” bilimkurgu filmini de henüz seyretmediyseniz seyretmenizi özellikle tavsiye ederim. Filmde, Agatha isimli bir kâhine ve yardımcıları sayesinde geleceğin kontrol edilmesi ve böylelikle suçların önlenmesi konu ediliyordu. (Filmin Fragmanı aşağıda) 





BLOG NOTU: Yukarıdaki incelemem, ilk olarak Gölge e-Dergi’nin Aralık 2012 tarihli 63’ncü sayısında yayınlanmıştır. Derginin diğer yazılarını okumak için, ister dergiyi pdf formatında http://www.mediafire.com/?7l30ln5dmhhm58w  adresinden bilgisayarınıza indirebilir; isterseniz http://issuu.com/golgedergi/docs/golge_e-dergi_aralik_2012_sayi_63 adresinde flash formatında indirmeden online olarak okuyabilirsiniz. Gölge e-Dergi’nin arşivine  http://golgedergi.blogspot.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder