EDEBİYAT UYARLAMALARI–7
Kurtuluş Savaşı’nı Yaratanlara
ve Yaşatanlara…
Bu
ay her yönüyle sıra dışı bir uyarlamadan bahsedeceğiz. Tarihimizdeki eşsiz ve sıra
dışı bir var olma mücadelesi ile bunun zaferi olan Kurtuluş Savaşı’ndan ve bu
zaferin tarihi gerçeklerinden ilham alan Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye (Destanı)
ile aynı isimli ve Nuri Kurtcebe imzalı çizgi roman uyarlamasını inceleyeceğiz.
Ayrıca bu güzel eserin televizyon dizisi yapılması projesinden bahsedeceğiz.
VAROLUŞ ZAFERİNİN GÜZEL ŞİİRİ:
KUVAYİ MİLLİYE DESTANI
Kurtuluş
Savaşımızın en güzel ve çarpıcı edebi eserlerinden biri hiç şüphesiz Kuvayi
Milliye Destanı isimli şiirdir. Bu şiirin adı “Kuvayi Milliye” ise de “daha
kolay anlaşılması için “Kuvayi Milliye Destanı” şeklinde de anılmakta ve
kullanılmaktadır. Hatta, yer yer “Kurtuluş Savaşı Destanı” şeklinde de
anılmaktadır. Kuvayi Milliye Destanı şeklinde söylemek de yanlış olmaz, çünkü
Nazım Hikmet bu eserin son şeklini verip yayınlatmak istediğinde baskı
nüshasının kapağına “Kuvayi Milliye” yazıp hemen altına da “Destan” ifadesini küçük
harflerle eklemiştir. (Kaynak: Cevdet Kudret araştırması-1968) Nazım Hikmet, bu
eserini vatan hainliği suçuyla ceza aldığı hapis yıllarında yazmıştır. 1939’da
İstanbul Tevkifhanesi’nde yazmaya başlamış, 1940’da Çankırı Hapishanesi’nde ve
1941’de Bursa Hapishanesi’nde yazarak tamamlamıştır. Muhtemelen, şairin bu şiiri yazmasının esas nedeni, kendisinin zannedildiği gibi bir vatan haini
olmadığını, her şeyiyle vatanına ve halkına olan bağlılığını sanatıyla gösterme
amacı taşımasıdır. Bu tarihten sonra eser üzerinde 1950
yılına kadar bazı düzeltmeler ve eklemeler de yaptığı bilinmektedir.
Eser, Nazım Hikmet’in
uzun okumaları ve araştırmaları sonucunda yazılmış, yazıldıktan sonra da zaman
zaman esere tekrar dönülerek son şeklini almıştır. Bu okumalardan biri de Atatürk’ün
“Nutuk” isimli eseridir. Eserde anlatılan olaylar gerçekten yaşanmış olaylar ve
her bir karakter, halkın kendisinden olan gerçek kimliklerdir. Şair, çok
bilinen bir şekilde zaferin komutanlarını ve bunların yakın çevresini değil,
pek bilinmeyen, kıyıda köşede kalmış isimlerinden yani halktan bir destan
yaratmayı tercih etmiştir ve bunda da başarılı olmuştur. Şairin şirini
yazarken, dayısı olan ve Atatürk’ün silah arkadaşı General Ali Fuat Cebesoy’dan
belge ve kaynak yardımı aldığı, hatta hapishanede ziyaretine gelenlerden de çeşitli
bilgiler edindiği bilinen hususlardır.
Nazım Hikmet’in eserleri 1938 yılından itibaren yasaklandığı için uzun
yıllar gizli-saklı bir şekilde eserleri okunabilmiş, ancak 1965 yılından
itibaren ülkemizde yasal olarak basılabilmiştir. Dünyada belki de örneği
olmayacak veya çok nadir görülebilecek şekilde çizer Nuri Kurtcebe tarafından
şiirin her bir dizesine sadık kalınarak çizgi romana uyarlanmıştır. Bilgi
Yayınevi tarafından ilki 1968’de, ve genişletilmiş baskı olarak 1974’de eser
eksiksiz ve son haliyle basılmaya başlanmış; ayrıca içinde ressam Abidin
Dino’nun “Kuvayi Milliye İnsanları” isimli toplam 18 resminin (bir tanesi
yukarıda), Cevdet Kudret’in açıklamalı ve karşılaştırmalı notlarının ve şairin
destanın başına eklemek isteyip yazdığı sonra da vazgeçtiği “Hikayei Dastan”
başlıklı yazısı da bu basımlarda bulunabilir. Eserin yayın haklarını halen elinde
bulunduran Yapı Kredi Yayınları’nın (YKY) halen piyasada olan yeşil kapaklı ve içinde
Kuvayi Milliye’den başka Saat 21-22 Şiirleri, Dört Hapisaneden, Rubailer isimli
diğer şiirlerinin de olduğu günümüzdeki baskısından daha zengin kapsamdaki bu
eski baskıların daha değerli ve kapsamlı olduğunu düşünüyorum.
BLOG GÜNCELLEME NOTU: Yapı Kredi Yayınları, yıllar sonra ilk
“yeni” baskısı yapılan “Kuvayı Milliye-Abidin Dino Desenleriyle” kitabını Mart
2013’de yayınlamıştır. (YKY sitesi burada.) Kitap kapak resmi aşağıda.
Destan, Başlangıç bölümündeki “Onlar” başlığı altındaki mısralar
ile başlar ve destanın son kısmı da aynı mısralar ile biter:
Onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
cahil,
hâkim,
ve çocukturlar
yaratan ki onlardır,
destanımızda yalnız onların maceraları vardır.
Onlar ki uyup hainin iğvasına
sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup
kaçarlar evlerine
ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan ve ana avrat küfreden ki onlardır,
destanımızda yalnız onların maceraları vardır.
Yine son mısralarda
şairin “Biliyoruz ki layığınca olmadı bu kitap, Türk halkı bağışlasın bizi,…”
şeklindeki mütevazi mısralarında şairin daha kapsamlı ve daha uzun bir destan
yazma isteğini de anlayabiliyoruz. “Memleketimden İnsan Manzaraları” (1967
baskısı Sayfa:664) isimli eserinde “…Türk halkının Kurtuluş Savaşı’nın
destanını ayrı ve koskocaman bir destan olarak yazmak isterdim elbet. Fakat,
bunun için elimde imkan yok. Gayet basit, mesela İnönü Meydan Muharebesi’nin
cereyan ettiği tabiat parçasını bile gidip görmedim…” şeklinde düşüncelerini
yazmıştır.
Esasında Cevdet Kudret’in
araştırmasına ve yukarıda şairin belirttiği düşüncelerine göre; şair önceleri
“Kuvayi Milliye’yi ayrı bir kitap olarak bastırmayı düşünmüyordu. Fakat, genel
af sonrası tahliye olduktan sonra (1950) Memleketimden İnsan Manzaraları kitabı
için yazdığı “Kambur Kerim’in Hikayesi” ve “Kartallı Kazım’ın Hikayesi”
bölümlerini fikir değiştirip Kuvayi Milliye’ye katmış ve bunu bağımsız bir
kitap olarak yayınlatmayı istemiştir. (Kaynak:Kuvayi Milliye 1974-Bilgi
Yayınevi)
NAZIM HİKMET KİMDİR? :
Tam ismiyle Nazım
Hikmet Ran, dünya çapında tanınıp okunan şairimizdir. 15 Ocak 1902’de Selanik’te doğmuştur. Fakat,
asıl doğum tarihi 20 Kasım 1901’dir. Sene kaybetmemesi için ailesi tarafından
1902 tarihi kayıt ettirilmiştir. Babası matbuat müdürlüğü ve Hamburg
konsolosluğu görevlerinde bulunan Hikmet Bey, annesi ressam Celile Hanım’dır.
Bir süre Mekteb-i Sultani’de (Galatasaray Sultanisi) ve sonra Heybeliada Bahriye
Mektebi’nde okumuştur. Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu’ya geçmiştir. Hamidiye
Kruvazöründe güverte subaylığı yaparken sağlık nedeni ile ordudan ayrılmak
zorunda kalır. Bolu’ya öğretmen olarak atanır. Sonra Sovyetler Birliği’ne
giderek Moskova Üniversitesi’nde toplumbilim ve iktisat eğitimi görür. Komünizm
ile burada tanışmıştır. Yurda dönünce yayınlanan şiirlerinde komünizmi
savunduğu için ceza alma durumu ile karşılaşır ve tekrar Sovyetler Birliği’ne
gider. 1928’de çıkan af sonucunda yurduna döner. Bu kez Resimli Ay dergisinde, çeşitli
gazetelerde ve film stüdyolarında çalışmaya başlar.
1938 yılında bir harp okulu öğrencisi Nazım Hikmet’in şiirini
okuyunca şair için sıkıntılı günler başlar ve bu süreç vatan hainliğinden
başlayarak vatandaşlıktan çıkarılmaya kadar uzanan bir süreci de tetikler. 29
Mart 1938’de “Askeri kişileri üstlerine karşı isyana teşvik etme” suçuyla önce 15
yıl, sonrasında ve başka bir davayla toplamda 28 yıl hapse mahkûm edilir.
Çünkü, harp okullarında yapılan aramalarda şairin bazı eserleri öğrencilerde
bulunmuştur. N.Hikmet’in öğrencileri örgütlediği iddia edilerek sonuca gidilir.
Bunun üzerine önce şair, sonra da annesi Atatürk’e mektup yazarlar. Mektupta ”
Cumhur Reisi Atatürk’ün Yüksek Katına, Türk ordusunu isyana teşvik ettiğim
iddiasıyla 15 yıl ağır hapis cezası giydim. Şimdi de Türk donanmasını isyana
teşvik etmekle töhmetlendiriliyorum. Türk inkılâbına ve senin adına and içerim
ki suçsuzum. Askeri isyana teşvik etmedim. Kör değilim ve senin yaptığın her ileri dev hamleyi anlayabilen bir
kafam, yurdumu seven bir yüreğim var…
Başvurabileceğim en inkılâpçı baş sensin. Kemalizm’den ve senden adalet
istiyorum.” ifadeleri dikkat çekicidir. 18 Ağustos 1938 tarihli bu mektup ile
annesinin mektubunun Atatürk’e ulaşmadığı anlaşılmaktadır. Bu mektubun varlığını, yıllar sonra Radikal Gazetesi ortaya çıkarmış 21 Nisan 2011’de haber yapmıştır. Cumhurbaşkanlığı Arşivlerinin tasnifi
çalışmaları sırasında yeni ortaya çıkarılan bu duruma göre ve yapılan
incelemede o dönemde Cumhurbaşkanlığı makamının defterine girerek kayda
alındığı görülmüştür. O sıralarda hastalığı nedeni ile Dolmabahçe Sarayı’nda
istirahat etmekte olan Atatürk’e, yakınındakiler tarafından Gazi’nin ilerleyen
hastalığı nedeniyle bu mektupların ulaştırıl(a)madığı anlaşılmaktadır. Yapılan
kaydın sonrasında mektubun ulaştırıldığına veya başka bir işlem yapıldığına
dair bir kanıt veya anı türü bir tanık beyanı bulunmamakta veya
bilinmemektedir.
12 yıl hapis hayatı yaşadıktan sonra 1950
yılında çıkarılan af ile tahliye olur, sağlığı yerinde olmadığı halde bu kez de
50 yaşının öncesinde askere alınacağı haberleri gelmeye başlar. Kendisinin
Sabahattin Ali gibi bir komploya maruz kalacağını ve öldürüleceğini düşünerek, yapılan
bir planla tekrar Sovyetler Birliği’ne gider. Bundan sonra yurduna bir daha
dönemeyecektir. Ürettiği eserler kadar yaşadığı aşklar da ilgi konusu olmuştur.
İlk eşi Nüzhet Hanım, sonra evlendiği Piraye Hanım, daha sonra evlendiği ve
oğlu Memet’in annesi olan Münevver Hanım, 1950 sonrası Sovyetler Birliği’nde
iken doktoru ve sevgilisi olan sonradan evlendiği Doktor Galina ve son olarak
yaşamının yaklaşık son üç yılında hayatında olup evlendiği Vera. 3 Haziran 1963
yılında (resmi olarak) 61 yaşında iken Moskova’da kapısına gelen sabah gazetelerini
almak için sokak kapısına gittiğinde kalp krizinden vefat eder. Moskova’daki cenazesinde
sevdiği ve hayatında yer etmiş olan 3 kadın bulunmuştur: Oğlu Memed ile
birlikte Münevver, Doktor Galina ve Vera.
Şairliğinin yanı sıra tiyatro
ve senaryo yazarlığı, ressamlığı da sanat becerileri olarak kendisinde
bulunuyordu. Nazım Hikmet, 25 Temmuz 1951 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile
Türk vatandaşlığından çıkartılır. 10 Ocak 2009 tarihli yine bir Bakanlar Kurulu
kararı ile daha önce alınan bu karar yürürlükten kaldırılarak tekrar Türk
vatandaşı olarak kabul edilir. Mezarını Türkiye’ye getirme teşebbüsleri zaman
zaman gündeme gelse de çeşitli nedenlerle bu gerçekleşmemiştir.
NURİ
KURTCEBE KİMDİR?
Nuri Kurtcebe, 8 Ocak
1949’da Yatağan-Muğla’da doğdu. Babasının subay olmasından ötürü Türkiye’nin
çeşitli yerlerinde eğitim gördü. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde de bir
süre eğitimine devam etti. Daha sonra dönemin ünlü mizah dergisi Gırgır’da
çalışmaya başladı. Dergide, Gaddar Davut, Mokok gibi unutulmaz tiplemeler
yarattı. Astronotluğa ve uzaya olan sevgisinden “Uyduruk Uzay Hikayeleri”
isimli ve Türkiye’de ilk defa kısa metrajlı bilimkurgu ve fantastik çizgi serisi
oluşturdu. Daha sonra bu seri İletişim Yayınlarından “Boyut Farkı” isimli
albümde toplanarak yayınlandı. Çizer Kurtcebe, İlhan İrem’in Pencere Köprü ve
Ötesi isimli albümüne kapak resmi ile kitabına resimler de yapmıştır. Uğur
Mumcu’nun “Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi” yazısını çizgiye döktü. Bir dönem
Cumhuriyet Gazetesinde Sessiz Sedasız başlığı altında çizgi bantları
yayınlandı. Kuvayı Milliye çizgi romanını ise yaklaşık bir buçuk yılda
tamamlayarak 2001 yılında yayınlandı. N.Kurtcebe’nin aldığı birçok ödül
bulunmaktadır. Bu ödüllerden bazıları “Yılın Hasan Tahsinleri”, “Çağdaş Eğitim
Vakfı Ödülü” ve “Uğur Mumcu Özel Ödülü” dür.
SIRA
DIŞI VE BAŞARILI BİR UYARLAMA KUVAYI MİLLİYE (Çizgi Roman) VE DİĞERLERİ:
Kuvayı Milliye Destanını
çizgi romana uyarlamak Nuri Kurtcebe’nin gençlik hayalidir. Çizer, bu eseri
1998 yılı Kasım-Aralık aylarında çizmeye başlar. Bu eseri çizmeye başlarken
akciğer kanseri olduğunu öğrenen çizer, eserini bitirebilme azmiyle ayakta
kalmış ve kemoterapi seansları ile önemli bir ameliyat sonrası kanseri
yenmiştir. Leman Yayınları tarafından 2001 yılında ilk baskısı yapılan eserin,
2010 yılında başka bir kapakla ikinci baskısı yapılmıştır.
Oğuz Aral’ın Leman Basın
Yayın’dan çıkmış olan çizgi roman albümünün önsözüne yazdıkları çarpıcıdır:
“Kuvayi Milliye sadece sözcüklerden ibaret değildi. Resimdi, müzikti,
sinemaydı, renkti, kokuydu, hatta karikatürdü. (Dağ başında anadan üryan
cepheye silah kaçıran bir şöförü hangi sanatla anlatabilirsiniz?) Ne yazık ki,
destanı kimse film yapmadı, Yunus Emre Oratoryosu gibi müziğini de bestelemedi...
En eski sanatlardan olan şiirin en yeni sanat olan çizgi romanla böylesine can
kardeş gibi sarmaş dolaş olabilmesi beni hem çok sevindirdi hem çok şaşırttı.
Bugüne kadar başka bir örneğini görmüş değilim.”
Eser çizgi romana
uyarlanırken Nuri Kurtcebe de ayrıca araştırma yapmış ve her bir sahnenin nasıl
olacağını kare kare planlamış ve hem destanı hem de kendi çizgi romanını adeta
ölümsüzleştirmiştir. Çizim olarak iki yıla yaklaşan bir süre almasına rağmen
çizerin zihninde karelerin oluşması, eminiz ki çok daha fazla bir süreyi
almıştır.
Kuvayı Milliye’nin Kahramanları:
1. Antepli Karayılan
2. Adapazarlı Kambur Kerim
3. Arhaveli İsmail
4. Nurettin Eşfak
5. Manastırlı Hamdi ile
Reşadiyeli Veli Oğlu Memet
6. Kartallı Kâzım
7. Kadınlarımız ve Süleymaniyeli
Şoför Ahmet
8. İzmir Rıhtımı’ndan
Akdeniz’e bakan Nefer
Destanda anlatılan kahramanların kimler
olduğunu, neler yaşadıklarından bahsederek eserin sürprizlerini ve güzelliğini
bozmayalım. Merak eden açıp okusun diyelim. Müşfik Kenter’den Rüştü Asyalı’ya,
Cüneyt Türel’e kadar birçok sanatçı tarafından seslendirilmiş, birçok kez de
tiyatroya uyarlanan eser 2003 yılında şef Orhan Şallıel tarafından Kuvayi
Milliye Operası ismi altında sahnelenmiştir. Ayrıca Fazıl Say tarafından KuvayiMilliye Şehitleri adı altında yaklaşık üç dakikalık bir beste-koro çalışması da
bulunmaktadır. Youtube sitesi içinde arama yapıldığında bazı ses sanatçılarının
destanı okuma videolarına da ulaşabilirsiniz. Bu videoların bir kısmında Nuri
Kurtcebe’nin çizgi roman çalışmasından kareler de kullanılarak şiir (ses) ve
çizgi romanın buluştuğu “karma uyarlama”yı da dinleyip seyredebilirsiniz. (“Başlangıç_Onlar” ve “Karayılan Hikâyesi’”nin
ilgili videosu burada veya aşağıda:
YENİ BİR UYARLAMA GELİYOR:
KUVAYI MİLLİYE TELEVİZYON DİZİSİ
Eserin bir televizyon
dizisine uyarlanması çalışmaları da başlamıştır. Eserin telif haklarını elinde bulunduran Yapı Kredi Kültür Yayınları’yla
Limon Yapım’dan Hayri Aslan, 7 Ağustos 2012’de “Kuvayi Milliye Destanı”nı dizi
yapmak için anlaşma imzaladılar. Ahmet Yurdakul
tarafından senaryo yazım çalışması halen devam etmektedir. 2013-2014 döneminde,
yani yaklaşık bir yıl sonra gösterimi başlayacak dizi için, destanda yer alan
her bir “bap (bölüm)” için 4 dizi bölümü planlanmış ve böylelikle 8 bap içeren
şiirin toplamda 32 bölümlük bir televizyon dizisi olması kararlaştırılmıştır. Her
bir bölüm ve kahraman için 4 dizi planlanacağı için bu televizyon uyarlamasının
serbest bir uyarlama olacağı ve destanda yazılanların ötesinde başka ilave
senaryo konuları ile yan kahramanların diziye eklenip her bir bapın (bölümün) genişletileceği
anlaşılmaktadır. Dizi için gerçek mekânların kullanılacağı ve büyük bir dekor
kurulacağı, telif anlaşmalarının sürdürüldüğü, şairin varislerinin de bu
projeyi destekledikleri gelen ilk bilgiler arasındadır. Ayrıca, daha çok yeni
neslin tarihimizi bilmesi açısından bunun yapılmak istendiği ve ince detaylara
önem verildiği de belirtilmektedir.
Eserin destanda bulunan ve söz konusu dizinin de aynı şekilde
uyarlanacağı bölümleri şu şekildedir:
Başlangıç: Onlar
Birinci Bap:
Yıl 1918-1919 ve Karayılan Hikayesi.
İkinci Bap: Yıl Yine 1919 ve İstanbul’un Hali ve Erzurum-Sivas Kongreleri ve Kambur Kerim’in Hikayesi.
İkinci Bap: Yıl Yine 1919 ve İstanbul’un Hali ve Erzurum-Sivas Kongreleri ve Kambur Kerim’in Hikayesi.
Üçüncü Bap:
Yıl 1920 ve Arhaveli İsmail’in Hikayesi.
Dördüncü Bap: Nurettin Eşfak’ın Bir Mektubu ve Bir Şiiri.
Beşinci Bap:
920’nin 16 Mart’ı ve Manastırlı Hamdi Efendi ve Reşadiyeli Veli oğlu Memet’in Hikayesi.
Altıncı Bap:
Muharebeler ve Düşman Elinde Kalanlar ve Kartallı Kâzım’ın Hikayesi.
Yedinci Bap: 922 ağustos ayı ve Kadınlarımız ve 6 Ağustos Emri ve Bir Aletle Bir İnsanın Hikayesi.
Yedinci Bap: 922 ağustos ayı ve Kadınlarımız ve 6 Ağustos Emri ve Bir Aletle Bir İnsanın Hikayesi.
Sekizinci Bap: 26 Ağustos Gecesinde Saatlar İki Otuzdan Beş Otuza Kadar
ve İzmir Rıhtımından Akdeniz’e Bakan Nefer.
Dizide
söz konusu kahramanlar dışında, Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye’yi yazarken
canlandırılacağı da belirtilmektedir. Dizi hazırlığı
yapılırken, umarız Nuri Kurtcebe’nin çizgi romanı, senaryo yazarı ve yönetmen
için en azından bazı sahnelerde bir “storyboard- taslak çekim planı” işlevi de
görür ve dizinin görselliğini daha iyi yansıtmış olur. Söz konusu dizi
çekilirken, bunun daha kısa olan bir film versiyonunun da kurgulanarak bir
filminin olmasının çok daha kalıcı ve daha uygun olacağını düşünüyoruz. Umarız
bu dizi projesi, “rating uğruna” harcanmayan ve eserin özüne sadık kalan
başarılı bir uyarlama olur.
KUVAYI MİLLİYE'NİN ANLAMI HAKKINDA:
Arapça’dan gelen “kuva” kelimesi “kuvvetler” demektir.
Dolayısıyla, kelime anlamı olarak Kuvayı Milliye de “Milli Kuvvetler” anlamına
gelir. 1’nci Dünya Savaşı’ndan sonra ve Kurtuluş Savaşı sırasında düzenli ordu
kurulmadan önce işgal güçlerine karşı, işbirlikçi İstanbul hükümetinin aldığı
tüm itirazlara ve tedbirlere karşın halkın yerel olarak direniş göstermesi ve çoğu
yerde bir yerlerden talimat almadan yurdun dört bir tarafında mukavemet
teşkilatlarını, yani milis kuvvetlerini kurması, Kuvayı Milliye’nin özünü ve
anlamını teşkil eder. İzmir’e 15 Mayıs’ta çıkan Yunan kuvvetlerine gazeteci
Hasan Tahsin’in kurşun atması ve şehit edilmesi, Kuvayı Milliye faaliyetinin
başladığı olay ve zaman olarak kabul edilir.
Kuvayı Milliye’nin bu somut anlamından öte, Kuvayı
Milliye daha çok bir ruhtur, mücadele etme azminin sembolüdür. Vatanı emparyalistlerin
boyunduruğundan kurtarmak, namusunu ve onurunu korumak adına direnmek ve
mücadele etmek demektir. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı sonrasında gönderdiği
telgraf ve yayınladığı tebliğlerle bu yerel mukavemet kuvvetlerinin ve Müdafai
Hukuk Cemiyetlerinin kurulmasını ve yaygınlaşmasını sağladığı da bir gerçektir.
Daha sonrasında ise kademe kademe bu Kuvayı Milliye teşkilatları kaldırılarak düzenli
ordunun kurulması sağlanmıştır. Fakat, somut olarak kaldırılan bu güçlere
karşın bunun taşıdığı anlam ise, Kurtuluş Savaşı bitimine kadar ve hatta
sonrasında da “Kuvayı Milliye Ruhu” tanımı ile devam etmiştir.
Kuvayı Milliye’nin belki de en önemli sembolü
kalpaktır. Kalpak, o dönemde “kuvvacı” olmanın sembolüdür. Yalnız kalpağın
sivri köşelerini başlarının sağına ve soluna denk getirerek giymek, “Ben
Mustafa Kemal’ciyim ve Anadolu’daki mücadeleye de destek veriyorum” anlamı
taşıyordu. Kalpağı bu şekilde çevirmeden sivri köşeleri başın önünde ve
arkasında giymek ise “Ben bu işlerde yokum” anlamı taşıyordu. Mustafa Kemal, Kurtuluş
Savaşı sırasında ve hatta zafer kazanıldıktan tam iki yıl sonra, 30 Ağustos
1924’de Kütahya Dumlupınar-Çalköy’deki zaferin kutlamasına ve Şehit Sancaktar
Anıtı’nın temel atma törenine kalpağı ile gelmiştir.
Kısaca, Kuvayı Milliye,
gerçek bir halk destanıdır. Halkın büyük çoğunluğunun, önce işgali mecburen
kabul ettiği, sonrasında ise bir avuç azınlık olan Mustafa Kemal ve
arkadaşlarının inancından ve peşinden gidip dalga dalga büyüyen ve mazlum
milletlere de örnek olmuş, ismi gibi gerçek bir halk hareketidir Kuvayı
Milliye. İçinde erkek, kadın, çocuk, ihtiyar hemen her kesimin olduğu bir
harekettir. O dönemde vatanın işgali sonrasında böylesi bir işe kalkışmak hayal
ötesi ve bir çılgınlık idi. Sadece ülkemizdeki vatandaşlarımızın genel bakış açısından
değil, hatta daha çok dışımızdaki ülkeler açısından… Örneğin 1921 yılında
gazetesine yazı göndermek için Ankara’da bulunan muhtemelen İngiliz bir
gazeteci, yazısını telgraf olarak yazıp telgrafhaneye gönderiyor. “Ankara, dağlar arasında bir bataklıktır. Bu
bataklığın içinde bir yığın kurbağa başlarını havaya kaldırmış durmadan ötüp
durmakta ve dünyaya meydan okumaktadır”.
Fakat, o dönemde yurtdışına gönderilen tüm mektup ve telgraflar Matbuat
Umum Müdürünün kontrolünden ve sansüründen geçtiği için müdür, bu telgrafı şu
şekilde değiştiriyor: “Ankara,
Anadolu’nun ortasında çorak, bakımsız ve kerpiç evli küçük bir şehirdir. Bu
şehirde bir avuç kahraman, medeni Avrupa’nın zulüm ve istibdadına karşı isyan
ederek milli istiklallerini korumaya çalışmaktadırlar” (Kaynak: Kuva-yı Milliye -2007 Jotun)
SON SÖZ VE BAZI SEÇENEKLER:
Eserin televizyon dizisine uyarlanması çalışmaları devam ederken,
11 Eylül 2012 tarihli gazete haberlerinde bunun tersine şaşırtıcı bir gelişme meydana
gelmiştir. Piyasada satışına izin verildiği halde, “Nazım Hikmet’in Bütün
Eserleri” ile “Kurtuluş Savaşı Destanı (Kuvayı Milliye)” isimli eserleri, diğer
yüzlerce kitap, dergi vb. gibi üzerindeki “yasak kararı”nın hala devam ettiği
ve bu nedenle Ankara Emniyeti’nin, 3’ncü Yargı Paketi kapsamında Ankara
Cumhuriyet Başsavcılık makamına bu yasaklı listeyi gönderdiği yazılmaktadır.
Böylelikle, yeniden değerlendirilme yapılması ve çıkacak karar ile “yasaklı
liste”nin (Kuvayi Milliye başta olmak üzere) önemli bir bölümünün “kağıt üzerindeki
yasağın” çok büyük bir ihtimalle 2013 yılı başlarında tamamen kaldırılacağı beklenmektedir.
Sonuç olarak, tarihimizdeki
Kuvayi Milliye, her yönüyle ve şekliyle bir gerçektir, bir destandır. Bu
gerçeklikten Nazım Hikmet, bir destansı şiir yaratmıştır ki bu, sıralı tüm
nesillere aktarılacak bir sanat eseridir. Şiirden başlayarak tiyatroya, çizgi
romana, operaya, televizyon dizisine kadar çeşitli şekillerde uyarlamalarının
olması öncelikle anlatılanların sanat değerine, hatta gerçekliğine,
samimiyetine dayanır. Usta Oğuz Aral’ın destan ile ilgili isteğinin bir kısmı
daha (“keşke filmi yapılsa”) gerçekleşmektedir. Kim bilir, Nuri Kurtcebe’nin de
arzu ettiği şekilde animasyon filmi veya başka tür uyarlamaları da gelecekte
gerçekleşebilir.
Hem şairi hem de çizeri konu
alan eserlerden veya onların eserlerinden seçtiğimiz bazı seçenekleri
tanıtalım: Çizer Nuri Kurtcebe’nin İletişim Yayınlarından 1991 yılında çıkmış
çizgi albümü olan ve fantastik, bilimkurgu ve mizahi unsurları barındıran “Boyut Farkı” albümünü alıp
okuyabilirsiniz. Yalnız bu çizgi albümün yeni baskısı olmadığı için ikinci el
satış yerlerinden edinmeniz daha kolay olacaktır. Nazım Hikmet’i daha iyi
tanımak istiyorsanız, duayen gazeteci ve yazar Hıfzı Topuz’un belgelere ve
anılara dayanarak yazdığı Remzi Kitabevi’nin yayınladığı “Hava Kurşun Gibi Ağır” romanını okuyabilirsiniz. Yaşanmış anı ve
tanıklıkların romana dönüştürülmesi, kitabı daha akıcı yapıyor ve kolay okumayı
sağlıyor. Şair Nazım Hikmet’in yazdığı şiirlerden oluşan bir kitap
alabilirsiniz. Düzyazı, şiir, senaryo tekniklerinin iç içe
kullanıldığı ve 1908 ile 1945 yılları arasındaki insanları anlatan ve içinde
Kuvayi Milliye Destanı’ndaki bazı kahramanlara da göndermelerde bulunan “Memleketimden İnsan Manzaraları”
kitabı uygun bir seçenek olabilir. Ya da Yapı Kredi Yayınları ile Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınlarının ortaklaşa hazırladıkları “Büyük İnsanlık-Kendi Sesinden Şiirler-Nazım Hikmet” kitabını edinebilirsiniz.
Kitapla birlikte verilen CD ekinde,
şairin Bedri Rahmi Eyüboğlu ile birlikte kayıt ettiği elliden fazla
şiir, şairin kendi sesinden sunuluyor. Nazım Hikmet’in 100’ncü Doğum Yılı
nedeniyle Can Dündar ve ekibi tarafından hazırlanan “Nazım” Kitap-DVD’sini hem okuyup hem seyredebilirsiniz. Ya da,
şairin Bursa Hapishanesi yıllarında yaşadıklarına odaklanan ve Yetkin Dikinciler’in
şairi canlandırdığı “Mavi Gözlü Dev” (2007)
filmini seyredebilirsiniz.
Kurtuluş Savaşı’nı anlatan öykü ve romanlardan bir seçki yaparsak;
Kurtuluş Savaşı’nda yaşananlar konusunda uzman olan ve yazdığı 4 ciltlik “Kurtuluş
Savaşı Günlüğü” eseriyle tanınan Zeki Sarıhan’ın yaşanan olaylardan derlediği “Kurtuluş Savaşı Öyküleri”ni
okuyabilir veya okutabilirsiniz. Öğretmen Dünyası Yayınlarından çıkan bu
öyküler serisinin en son olarak 4 ncü kitabı da çıktı. Erol Toy’un yazdığı 750
sayfayı aşan “Toprak Acıkınca”
romanı ise milli mücadeleyi aynı Nazım Hikmet gibi sıradan halkın, köylünün
bakış açısından anlatır. Alaşehir (Manisa) ve çevresindeki güç dengeleri, çıkar
çatışmaları romanda milli mücadele ekseninde başarıyla anlatılır. Samim
Kocagöz’ün gerçek olaylara, belgelere ve anılara dayanarak yazdığı “Kalpaklılar” romanını da okuyabilirsiniz.
Bu roman, 1959 yılında filme de uyarlanmıştı. Yazarın, düzenli ordu kurulduktan
sonraki dönemi ve kazanılan zaferleri benzer şekilde yazıp anlattığı “Doludizgin” romanı da bulunmaktadır. Hasan
İzzettin Dinamo’nun 5 cilt halindeki romanı “Kutsal İsyan”da diğer bir seçenek olabilir. Kasım 1918’den 9 Eylül
1922’ye kadar olan dönemi daha çok Mustafa Kemal ve arkadaşlarının tarafından
anlatan bu roman dizisi de uzun araştırmalar sonucunda yazılmıştır. Son dönemde
yazılan ve Tüketici Akademisi 25’nci Uluslararası Kalite Ödülü kapsamında “2012
Yılın Kitabı” seçilen Gonca Elmas Akay’ın yazdığı “Kara Fatma” kitabı da başka bir seçenek olabilir. Türkiye
Cumhuriyeti’nin ilk kadın subayı Kara Fatma lakaplı Fatma Seher’in hayatı
serbest kurgu şeklinde yazılmış.
Kurtuluş Savaşı’nı gösterip anlatan albüm ile çizgi romanlardan
bir seçki yaparsak; Jotun Boya Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin 2007 yılında
çıkarttığı “Kuva-yı Milliye” isimli
albüm kitabı tavsiye ederim. Bu yayında hemen hiç görmediğiniz fotoğraflar
eşliğinde, milli mücadelenin Anadolu’da nasıl teşkilatlanarak zafere
gidildiğini görüp okuyabiliyorsunuz. Eserdeki fotoğrafların bir kısmı işgal
güçleri fotoğrafçılarının objektifinden çekilmiş. Atilla Oral arşivindeki
fotoğraflar, gerçekten tarihi öneme sahip. Boyut Yayıncılık’tan çıkmış olan “KemalinTürkiyesi” isimli albüm kitap ise Türkiye Cumhuriyeti
kurulduktan sonra yapılanlar ile ilgili bir belge-albüm. 1934-1948 yılları
arasındaki genç Türkiye’yi fotoğraflar ve dönemin fikir insanlarının görüşleri
ile o dönemde “La Turquie Kamaliste” isimli dergilerle dış
dünyaya da tanıtmış olan bu özgün çalışmaya günümüzün yazarlarının görüşleri de
eklenerek hem görsel hem de içerik açısından değerli bir belge-eser
kazandırılmış.
Mavi Medya Yayıncılık’ın hazırladığı “Kurtuluş Savaşı-Kadın Kahramanlar” çizgi roman setinde beş kadın
kahramanız bulunuyor: Bunlar, Kılavuz Hatice, Kara Fatma, Erkek Halime, Nene
Hatun ve Onbaşı Nezahat. Daha çok çocuk ve gençlere hitap eden çalışmada manga
türüne yakın çizgiler benimsenmiş. Yine Mavi Medya Yayıncılık tarafından
yayınlanan ve gerçeklere dayalı “Gazi Kovan” isimli çizgi romanı Nuri Kurtcebe çizgileri ile alıp
okuyabilirsiniz. Diğer bir usta
çizerimiz, Suat Yalaz tarafından çizilen ve Kurtuluş Savaşı’nın içinde ve
dışında Mustafa Kemal’e yapılan suikast teşebbüslerini “Atatürk’e Suikastler” belgesel-çizgi
romanında okuyabilirsiniz.
NOT: Yukarıdaki incelemem, ilk olarak Gölge e-Dergi'nin EKİM-2012
(61’nci) sayısında yayınlanmıştır. İlgili dergiye http://www.mediafire.com/view/?dzibqed5i5dxxp8
sayfasından pdf formatında bilgisayarınıza
indirerek ulaşabilirsiniz. Flash programında ve kaydetmeden okumak için http://issuu.com/golgedergi/docs/golge_e-dergi_ekim_2012_sayi_61
adresine de gidebilirsiniz.
MERAKLISI İÇİN İLGİLİ DİĞER
LİNKLER:
Nazım Hikmet'in Atatürk'e yazdığı mektubun kaydı burada.
Asırlarca okunacak kahramanlık destanı. Atatürk ve yüce türk milletinin destanı.
YanıtlaSil