17 Eylül 2012 Pazartesi

EN SAĞLIKLI VE DOĞAL YOĞURT: KENDİ MAYALADIĞINIZ YOĞURT



                                          Fotoğraf, www.lezzetlisomunlar.blogspot.com sitesinden alınmıştır.
    
    Piyasada satılan yoğurtların pek çoğunda katkı maddeleri olduğunu öğrendiğimde “tamamen doğal yoğurt” arayışına girdim ve yaklaşık bir aydır da kendi mayaladığım yoğurdu yapıp yiyoruz. Daha pratik olduğu için yoğurt makinesi satın alarak yaptığım yoğurdun yapımını anlatmadan önce; bazı üreticilerin yoğurtta yaptıkları “katkıların” neler olduğunu araştırıp öğrendiğim kadarıyla size de aktarayım. 
 Birkaç ay önce bir bilim adamının yoğurtla ilgili bir haberini okumuştum. (Bakınız: Cumhuriyet Gazetesi 05 Nisan 2012 tarihli haber ). Bu haberde, İstanbul Üniversitesi’nden Dr. Yavuz Dizdar, yoğurt da dâhil olmak üzere marketlerdeki uzun ömürlü gıdalardan uzak durulmasını tavsiye ediyor ve marketlerde bulunan yoğurtların içinde “glutatyon maddesi”nin bulunmadığını belirtiyor. Hâlbuki bu maddenin bir yoğurtta olması gereken ve bizleri birçok hastalıktan koruyan bir madde olduğunu; endüstriyel yoğurtlarda bu maddenin çeşitli nedenlerle (yoğurdun raflarda ekşime yapmaması, yoğurdun uzun süre dayanması vb.) yoğurt üreticileri tarafından alındığını söylüyordu. Bu haberi okuduktan bir süre sonra, televizyonda da yine doğal yoğurt konusunu görünce internette biraz araştırma yaptım, sonra da bir yoğurt makinesi alarak doğal yoğurt sürecine giriş yapmış oldum.  

BAZI ENDÜSTRİYEL YOĞURTLARDA NELER VAR:

    Yoğurt üretimi yapılırken sütün bir kısmı buharlaşma sonucu kayboluyor. Maliyeti azaltmak için de “milamin”, “selüloz” ve “süttozu” gibi katkı maddeleri katılıyor. Bu maddeler hem kıvamı artırıyor, hem de çok daha az süt kullanıldığı için üreticilerin maliyetini düşürüyor. Sağlık Bakanlığı tarafından bu maddelerin ancak belirli bir sınırda kullanımına izin veriliyor. Bu maddelerin, özellikle milamin ve selülozun uzun vadede insan vücuduna nasıl etki ettiğine dair bilimsel çalışmalar bulunmuyor. Eğer varsa da bunlar kamuoyu ile pek paylaşılmıyor.  
     Kıvam artırıcı olarak kullanımına sınırlı olarak izin verilen bir diğer katkı maddesi de “jelatin”. Son dönemde jelatin hakkında da bazı iddialar mevcut. Ülkemizde üretimi henüz olmadığı için dışarıdan ithal edilerek gelen bu maddenin önemli bir bölümü Avrupa ve Amerika Birleşik Devletlerinden geldiği ve bunların da domuzların deri, kemik ve bağ dokularından üretildiği TV haber programlarına da konu olmuş. (Bakınız: 17 Haziran 2012 tarihli NTV Haber programı.) Jelatin maddesi, pasta kremalarından bazı şekerleme türlerine, eritme peynirlerinden şampuanlara kadar pek çok yerde kullanılıyor. 
    Eğer meyveli yoğurt yiyor veya çocuklarınıza yediriyorsanız bu maddelerden başka “E” türevi gıda boyaları da vücuda alınıyor demektir. Bunlardan özellikle E102, E104, E110, E122, E124, E129, E211 isimli maddelerin zararlı olduğu biliniyor. Meyveli yoğurtların içeriğinde bu maddelerin olmamasına dikkat etmek gerekiyor. Hatta en iyisi endüstriyel tip meyveli yoğurtlardan kaçınmakta fayda var. 
    Yoğurdun üstünde kaymak olması sizi yanıltmasın. Bunun yolu da bulunmuş. Tereyağı aromalı

8 Eylül 2012 Cumartesi

KARGANIN GÜLDÜĞÜ – Nihan TAŞTEKİN (KİTAP)




    Polisiye edebiyatına ilk olarak ortaokul ve lise yıllarında merak salmış ve okumuştum. Bunlar, Agahta Christie romanları ve bazen kara filmlere (film noir) önemli kaynak da olan bazı kara romanlardı. Sonra polisiyeye epey bir ara verdikten sonra benzer bir türdeki Patricia Highsmith romanlarını zevkle okudum. Araya başka türler girerek okumalarım devam etti. İki yıl kadar önce, Ankara’da ara sıra uğradığım sahaf Ayhan (Ataman) ağabeyin tavsiyesi ile polisiyeye bir anlamda dönüş yaptım. Geçmişte Akba Yayınlarından çıkmış olan Cornell Woolrich, (ya da bizde bilinen adıyla Wiilliam Irish), Erle Stanley Gardner, Ellery Queen gibi yazarların gerçekten güzel polisiye romanları ile tanışmış oldum. 
    İki yıl önce, polisiye romanlar ararken gözüm raflarda bir Türk kadın yazarın kitabına takılmıştı. “Kertenkelenin Uykusu-Nihan Taştekin”. Pek fazla beklentim olmadan kitabı alıp okudum ve beklentimin tersine şaşırarak beğendim. Bu kitapta Cem Beyoğlu isimli bir Türk dedektif tanıtılıp polisiye bir olayı çözmesine tanık oluyorduk. Kitabın konusu bir yana, romanda çok çarpıcı bir dil, gerçeklik ve akıcılık vardı. Buna yer yer ince bir mizah da eşlik ediyordu. Bu da okumanıza keyif katıyordu. Sonra yazarın yayınlanmış ikinci bir kitabı olduğunu öğrenip onu da okudum. Bu arada, “İyi bir okur, kitap takip etmez, yazar takip eder” sözüne çoğunlukla inananlardanım. Yazarın “Yağmur Başlamıştı” isimli ikinci romanı fena değildi. Ama,