Bugün 19 Mayıs Gençlik ve Spor
Bayramı. Ulusal Kuruluş Savaşımızın başladığı 19 Mayıs 1919’un yıldönümü. Artık
eskisi gibi statlarda kutlamayacağız bayramları. 19 Mayıs, hafta boyunca
caddelerde, değişik etkinliklerle ve şenliklerle kutlanacakmış. Şuna
katılıyorum: Bir bayram, elbette yasaksavar gibi kutlanmamalı. Katılımı suni
olan tüm bayramlarda eksik bir şeyler vardır: Halkın coşkusu. Bayramlar ne
kadar halka malolur, sahiplenilirse o kadar coşku ile kutlanır. Bayrama “değişik
bir hava” getirmek için yapılan bu uygulama için, keşke halka da danışılsaydı.
Bugün
geçmiş yıllarda kutlanan 19 Mayıs’lardan daha coşkulu bir kutlama yapılmıştır.
Başta İzmir ve İstanbul gibi şehirlerde çoğu genç olmak üzere binlerce kişi eğlenerek,
yürüyerek bu coşkuyu paylaşmışlar ve halkın kendi tarihine, kendi bayramına sahip
çıktığını göstermişlerdir. Fizikte bilinen bir kural vardır: Etki-Tepki Kuralı.
Yani her etki sonuçta bir tepkimeye neden olur. Aynı kural sadece somut
fiziksel olaylarda değil; toplum bilim olan sosyolojide, psikoloji gibi
bilimlerde de geçerlidir. En azından halkın bir kısmının algılaması; “Bayramıma
sahip çıkmalıyım”
şeklinde olmuştur. Bundan sonraki senelerde de bu çoşkunun katlanarak artacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
şeklinde olmuştur. Bundan sonraki senelerde de bu çoşkunun katlanarak artacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kurtuluş
Savaşımız hiç kolay başlamamış, kolay yürümemiş ve kolay kazanılmamıştır. Ulusal
Kurtuluş Savaşımızın ilk adımı, 15 Mayıs 1919’da İzmir’in İşgali ile başlamış
ve halk bazındaki ilk direniş, gazeteci Hasan Tahsin’in işgal güçlerine direnip
şehit edilmesiyle başlamıştır. Bundan sonra İzmir’de ve yakın çevresinde iki bine yakın kişi
katledilmiştir. Bu ulusal kahramanımızın anılmasında niçin sorunlar
çıkmaktadır? (Bakınız: Yılmaz Özdil’in ilgili yazısı.) Yine Cumhuriyetimizin
kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün İzmir'in işgalinin hemen ertesi günü Samsun’a hareket etmesi
ve 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkışı da hiç kolay olmamıştır. (Yine Bakınız: YılmazÖzdil’in bugünkü yazısı.) Tüm bu yaşananların en başta çocuklarımız ve
gençlerimiz tarafından bilinmesi, sahiplenilmesi, “ulus” olmamızın en önemli unsurlarındandır.
İzmir’de başlayan, 3 yılı aşkın bir sürede
Anadolu’da yapılan kongrelerle, isyanlarla, yerel muharebelerle devam eden; son
olarak 30 Ağustos 1922’de Kütahya-Dumlupınar-Çalköy’de Başkomutanlık Meydan Muharebesi
Zaferi ve devamında yine İzmir’de 9 Eylül 1922’de Yunanlıların denize
süpürülmesiyle sonuçlanan “İstiklal Harbimiz” yani Kurtuluş Savaşımız kesinlikle
unutulmayacaktır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder