14 Şubat 2012 Salı

YALNIZLIK BİR FIRSATTIR, EĞER ANLAYABİLİRSEK...(Deneme)


     Bugün 14 Şubat Sevgililer Günü. Herkesin sevgilisi, eşi vb. olmadığı için, önemli sayıda insan da yalnız olduğu için bugün bu yazıyı kaleme almak istedim. Bazı kendi deneyimlerimi de katarak…
     Başlıkta da yazdığım gibi, evet yalnızlık bir fırsattır. Hem de çok önemli bir fırsat. Önemli olan ise, yalnızlıktan çıkarmamız gereken fırsatı veya “ders”i anlayıp anlayamadığımızdır. Yalnızlık, kendimizi daha iyi tanımamıza, potansiyellerimizi görmemize, eksik veya yanlış olabilecek taraflarımızı fark edip kişisel gelişimimize ivme kazandırmamız için önemli bir “ara istasyon”, bir fırsat görevi de yapar. Yoksa toplumda önemli bir çoğunluğun kabul ettiği gibi, bu durumdan kaçınılması, korkup çekinilmesi veya yaşanmaması gereken bir durum olarak bakmak, karşımıza çıkan fırsatı eksik değerlendirmememize yol açacaktır.
       İkili ilişkilerde çok genel olarak iki tür yalnızlık olduğunu düşünüyorum. Biri, bilinçli ve isteğe bağlı yalnızlık. Çeşitli nedenler ve durumlar sonucunda bilinçli olarak hiçbir beraberliğe yanaşmayan, bu durumu kabullenip izole edilmiş bir yaşamı benimseyen veya mecburen bitirilmiş evlilikler, beraberlikler sonucunda oluşmuş yalnızlıklar. Elbette bu izole yaşamın devam etmesini uzun süreli olarak istemek bu türe giriyor. Yani kişi, yaşamda yanında bir kimseyi en azından “o dönemde” istemiyor. Sonuçta, ruh kendi gelişimi için böylesi bir tercihte bulunabilir ve buna da evren saygı duyar.
       Diğer ikinci tür yalnızlık ise, istek dışı yalnızlıklar. Bu tür mecburi yalnızlıkların toplumumuzda çok daha fazla olduğunu birçoğumuz biliriz. Kendi içinde, kendisine uygun birisi ile karşılaşacağını, ümit ettiği birisini bulacağına inananlar yani ümidini kaybetmeyenler; kısaca yalnız olup yalnız kalmak istemeyenleri bu kategoride değerlendirelim. Bu kategorideki insanların bir kısmı_ ki toplumuzda hiç de az değil_ “Kim olursa olsun, benim yanımda mutlaka birisi olsun” düşünce kalıbını taşıyanlardan oluşuyor. Yani kadın da erkek de “sadece karşı taraftan beslenmeyi” amaç edinip, kendi varlığını “ancak bir başkasıyla birliktelik” ile değerli kılıp yalnız olunca kendisini değersiz hissedebiliyor. Sonuçta bu düşünce kalıbına göre hareket edip bunun sonucuyla yüzleşiyor. Örneğin kadın, “kendisini mutlu edecek erkek” istiyor; kendisinin ilişkiye ne değer katacağını hesap etmeden. Ya da erkek, “kendisine hizmet edecek kadın” istiyor, yine kendisinin ilişkiye katacak değerlerin neler olduğunu bilmeden. Bunun sonucunda da, uyumsuz hale gelen evlilikler, artan boşanma yüzdeleri, huzursuz ve hoşnutsuz insanların olağanüstü artışı gündeme geliyor. Kısaca, yalnız kalmamak için “Kim olursa olsun, başımda/yanımda birisi olsun” düşünce kalıbına sahip olup “gerçek uyum”u hesaba katmayanlar ciddi bir bedel ödüyorlar. Hatta kimi “dersi anlamayanlar” için bu bedellerin sayısı da artıyor.
       Peki, uzun süre boyunca istemediği halde yalnız kalan, fakat yukarıda bahsedilen tipte adeta bir rüzgâr gibi oradan oraya koşan insanlardan olmayan, “gerçek uyum” düşüncesinde olup yine de yalnız kalan insanların durumuna ne demeli? Eğer çok uzun süre boyunca_bu sürenin ne kadar olduğu elbette tartışılabilir_ yalnızlık adeta bir kader olmuş ise o zaman bu kişinin bilinçli düşüncelerine değil, özellikle bilinçaltında yer alan düşünce kalıplarına bakmak gerekecektir. Çünkü yaşadığımız hayat, bizim düşüncelerimizin yansımasıdır ve evren bize istediklerimizi verir. Bilinçli tarafımız istese de, çok daha baskın olan ve gizli başaktör konumundaki bilinçaltımız buna izin vermeyecektir. Sonuçta o kişi farkında olmasa da bilinçaltındaki “engeller” o kişinin bir birliktelik yaşamasına engel olmaktadır.
      Bu engeller yani “olumsuz düşünce kalıpları” neler olabilir? Örneğin kişinin karşı cinse yönelik farkında olmadığı, ama bilinçaltında adeta sinsi bir şekilde uyuyan kapı bekçisi gibi bir  “engel” oluşturan ve geçmişte yaşanılan olay veya durumlar (travma, bilinçaltına yapışmış kesin yargı, olumsuz deneyim)  sonucunda bilinçaltında tehdit haline gelmiş "güvenilemez karşı cinsi” yaşamına dahil edemez. Yani temelde çeşitli şekillerde oluşan bir güvensizlik buna neden olabilir. Biraz da Isaac Newton’un söylediği gibi “İnsanlar köprü kuracakları yerde duvar ördükleri için yalnız kalırlar”. Bunlar ancak ayrıntılı görüşmeler ile bilinç düzeyine çıkarılabilir, böylelikle farkındalık yaratılabilir ve bunun üstüne gidilerek çözüme ulaşılabilir. Bu süreçte güvenilebilecek ve kişinin kendi iç dünyasını çekinmeden paylaşabileceği, tercihen bir yaşam koçuyla birlikte çalışması ve ondan yardım alması bu süreçte çok yardımcı olabilecektir.
        Yaşam hepimizin mutlu olmasıyla daha yaşanılır hale gelecektir.     
                 
      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder