15 Mayıs 2014 Perşembe

ROMANINDAN FİLMİNE İYİ BİR HIGHSMITH POLİSİYESİ: OCAK AYININ İKİ YÜZÜ

                                         
        
  "Polisiye romanlar, her insanın cinayet işleyebileceğini kanıtlar." Patricia Highsmith
                                                                           
                                                                   
17 Mayıs 2014’de vizyona girecek bir polisiye-dram filmi var. Yazar Patricia Highsmith’in 1964 yılında basılıp yayınlanan “Ocak Ayının İki Yüzü” (Two Faces Of January) isimli suç romanından uyarlanan bu filmi seyretmeden önce bu romanı okudum ve önce romanla ilgili; seyrettikten sonra da filmiyle ilgili bilgi ve düşüncelerimi bu sayfada paylaşmak istedim. ( NOT: Aşağıdaki linkte yer alan Vikipedi’de romanın basım yılı ile ilgili yazılan 1961 tarihi doğru değildir. )

    Önce romandan biraz bahsedelim: Yazar, psikolojik gerilim türündeki bu polisiye  romanını 43 yaşında iken yazmış. Konusu kısaca şöyle: Chester MacFarland ve Colette Mac Farland isimli Amerikalı varlıklı bir çift zorunlu olarak bir tatile çıkarlar, çünkü Chester MacFarland, Amerika’da dolandırıcılık başta olmak üzere bazı suçlara karışmıştır ve en azından ismini bir süreliğine unutturmak istemektedir. Avrupa tatili sırasında Atina’ya geldiklerinde kaldıkları otele gelen bir Yunan polisini istemeden öldürmek zorunda kalan Chester ve karısı, otelde kendilerini uzaktan takibe alan Rydal isimli bir adamdan yardım alarak bu işten sıyrılırlar. Rydal, hangi amaçlarla bu çifte yardım etmiştir? Onların bu kaçışları nelere mal olacaktır? Bu ve bunun gibi birçok sorunun cevabını romanı okudukça merak edecek ve cevabını bulabileceksiniz. Patricia Highsmith’in klasik üslubundaki bu psikolojik derinlikli suç polisiyesini okumanızı tavsiye ederim.  

Roman, 1964 yılında İngiliz Polisiye Yazarlar Birliği'nin verdiği En İyi Yabancı (İngiltere Dışı) Dalda Altın Hançer (Gold Dagger) Ödülü'nü almıştır. 

                                            Romanın İngilizce Baskılarının Kapakları
   
  
     Roman, bizdeki ilk baskısını 2005 yılında Can Yayınları tarafından basılarak yapmış. Toplamda 334 sayfa. Patricia Highsmith’in romanları birçok ülkede popüler olduğu için diğer dillerde de baskılarını yapıyor. Derlediğim kadarıyla Türkçe dışında İspanyolca, Yunanca, Almanca, Fransızca baskıları mevcut (Bakınız: Aşağıdaki kapaklar)

Romanın Diğer Dillerdeki Bazı Baskılarının Kapakları

ROMANLA İLGİLİ BAZI İLGİNÇ NOTLAR:

"Ocak Ayının İki Yüzü" romanının yazarı da “Ocak” ayında (19 Ocak 1921) doğmuştur. Tesadüf mü?...  

Roman, Paris, Atina ve Girit’te geçer. Filminde olduğu gibi Türkiye ve İstanbul romanda yer almamaktadır. Bakalım, filminde İstanbul nasıl yer alacak?



MERAKLISI İÇİN ROMANLA İLGİLİ BAZI LİNKLER:

Vikipedi’de (Türkçe) yazar Patricia Highsmith için buraya tıklayınız.

Wikipedia’da (İngilizce) yazar Patricia Highsmith için buraya tıklayınız.

Wikipedia’da (İngilizce) roman hakkında (Two Faces Of January) kısa bilgi için buraya tıklayınız.




29 Nisan 2014 Salı

İZLEMEYE DEĞER BİR DİZİ: BELIEVE


   Etraf diziden geçilmiyor. Yerlisi ve yabancısıyla birçok dizi birçok kanalda, ekranlarda gösteriliyor. Dizinin biri bitiyor, diğeri başlıyor. Çok nadir olarak dizi takip ettim. CNBC-e kanalında 3 haftadır devam eden fantastik bir dizi var: Believe. (Türkçeye “İnan” diye tercüme edebiliriz. Sanırım bu diziyi izlemeye devam edeceğim. Aşağıda dizinin konusundan bahsedip bu diziyi niçin izlemeniz gerektiğini yazmaya çalıştım. Bunlar ilginizi çekerse, belki siz de diziyi izlemeye başlar/devam edersiniz.   

BELIEVE DİZİSİNİN KONUSU:

   Birtakım doğa üstü üstün yeteneklere sahip küçük kız (Bo Adams), dünyayı denetim altına almak ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyen bir takım insanların hedefindedir. Küçük kızı bu güçlerden korumak isteyen Milton Winter, bir ekip kurar ve kızı, kendisinin kızın babası olduğunu bilmediği bir idam mahkumunun (William Tate) korumasına verir. Aynı şekilde kız da korumalığını yapan adamın babası olduğunu bilmemektedir. Kaçış ve kovalamaca başlamıştır….     

BELIEVE DİZİSİNİ NİÇİN SEYRETMELİSİNİZ?:

ü     Gravity (Yerçekimi) filminin Oscar ödüllü usta yönetmeni Alfonso Cuaron ile Fringe dizisi ile yeni Star Trek film serisinin yapımcısı J.J. Abrahams, Believe dizisinde ortaklaşa çalıştıkları için…
ü X-Files, Fringe, Touch gibi dizileri seyredip beğendiyseniz, muhtemelen bu diziyi de beğeneceğiniz için…
ü  Güzel bir kaçış ve yol serüveni sunduğu için. Televizyonun siyah-beyaz döneminin efsanesi Kaçak (The Fugitive) dizisine de “kaçış” olarak benzediği için…


ü     Bazı fantastik ve bilimkurgu öğeleri güzel harmanlayan akıcı bir senaryosu olduğu için…
ü  Telekinezi, gelecekten haber alma, düşünce okuma gibi doğaüstü güçler ve konular ilginizi çekiyorsa seyretmek için…
ü  Henüz birbirlerini “bilmeyen” ve yeteri kadar tanımayan baba-kızın ortak maceralarını merakla seyretmek için…
ü  Dünyaya yavaş yavaş doğmaya başlayan “Kristal Çocuklar” fenomenini daha iyi anlayabilmek için…
   (BLOG NOTU: Yapılan bazı klinik araştırmalar ve kanal bilgilerine göre günümüzde “İndigo Çocuklar”, çocuk ve hatta genç nüfusun önemli bir kısmını oluşturuyor. Aileleri, sistemleri vb. sarsabilen sıra dışı indigo’lardan sonra ise ruhen daha saf olan ve kimisinde bir kısım mistik güçleri de olan “Kristal Çocuklar”ın dünyaya doğmaya başlayacağına inananlar bulunuyor.)



ü  Sadece maceraya dayalı bir fantastik dizi değil, duygulara ve etik değerlere de hitap eden senaryosuyla da ilgiyi hak ettiği için…
ü  Başta dizinin kahramanı küçük kızın sevimli oyunculuğunun yanı sıra tüm oyuncuların senaryoya verdikleri hak için…
ü    Kendilerini yakalamaya çalışan güçlere karşı kaçmakta olan baba ve kızın, karşılaştıkları değişik insanlara her bölümde nasıl sürpriz yardım edeceklerini seyretmek için…    
ü  İnsanlarda yeteneğin tek başına önemli olmadığını, masumiyetin ve iyi niyetin de önemli olduğunu bizlere gösterdiği için…
     
      BELIVE Dizisi Seyredilmelidir... Her Salı 21.00 da Cnbc-e Kanalında. 

(Dizinin tekrar bölümlerine de aynı gece ve farklı zamanlarda kanal programlarından ulaşabilirsiniz)

    BELIEVE DİZİSİNDE KİM KİMDİR?:  (Okumak için resimlerin üstüne tıklayınız) 


























MERAKLISI İÇİN İLGİLİ LİNKLER:

CNBC-e Kanalında diziyle ilgili bilgi ve görseller için buraya tıklayınız.

Amerikan NBC kanalının Believe ile ilgili sitesi burada. Videolar maalesef ülkemizden seyredilemiyor. 

22 Ekim 2013 Salı

HARİKA BİR BİLİMKURGU VE YAŞAMA TUTUNMA FİLMİ: YERÇEKİMİ (The Gravity-2013)


                                                                   This article is dedicated to all the people
                                                                                                           who made of the film The Gravity (2013)


     2012 yılı Ağustos ayında Yerçekimi (The Gravity-2013) filminin gösterime gireceği belliydi. Ben de Tess Gerritsen tarafından yazılan Uluslar arası Uzay İstasyonunda (ISS) geçen ve Türkçe’ye “Yörünge” ismiyle çevrilen bu okumuş olduğum aynı isimli romanı çok beğenmiştim. Yörünge (The Gravity) romanını geçen yıl (2012) blogumda da tanıtmıştım. (Linki burada). Hatta bu roman keşke filme uyarlansa diye düşünüyordum. O dönemlerde çekim aşamaları devam eden ve fragmanı bile bulunmayan Yerçekimi (The Gravity) filmi için basit bir macera-bilimkurgu filmi olur herhalde diye düşünmüştüm. Yanılmışım…Filmi 3D bir sinemada seyrettiğimde, Avatar’ın yönetmeni James Cameron’un söylediği gibi ben de hayranlıkla bakakaldım.

    Yerçekimi, neredeyse eksiksiz olan, olağanüstü görsellikle dolu harika bir film. Bu yazı, bu filme emeği geçen herkese adanmış olup seyredeceklere tavsiye niteliğinde taraflı bir yazı olacaktır. Yazıda filmin konusu, bu filmi niçin seyretmeniz gerektiği, daha sonra eklenmek üzere de film hakkında eleştiriler, filmin yapım aşamaları, meraklısı için ilgili diğer linkler gibi konu başlıkları olacak. 

Blog Notu: Resimlerin üstüne tıklayarak resimleri büyütebilirsiniz.

YERÇEKİMİ (The Gravity) FİLMİNİN KONUSU:

    Film, uzayla ilgili şu çarpıcı bilgilerle başlıyor: Dünya gezegeninin 600 km. yukarısında sıcaklık, +125 ile – 100 Celcius dereceleri arasında gidip gelir. Sesi taşıyacak hiçbir şey yoktur. Hava basıncı yoktur. Oksijen yoktur. Uzayda yaşam, olanaksızdır.


    Explorer isimli uzay mekiği, dünyanın üstündeki uzay boşluğundaki yörüngede görevdedir. Bu mekikte görevli olan Dr. Ray Stone (Sandra Bullock), görev komutanı Matt Kowalski (George Clooney) ile birlikte Hubble Uzay Teleskopuna bir tarama sistemi monte etmeye ve dünyaya giden veri akışını düzeltmeye çalışmaktadır. Hemen yakınlarındaki diğer astronotların yüzlerini göremeyiz. Dr. Ray’in kısmen bir fiziksel rahatsızlığı, kısmen de görevdeki acemiliği göze çarpmaktadır. Bunlardan daha önemlisi ise _daha sonradan öğreneceğimiz üzere_ yakın bir zamanda çocuğunu kaybetmiştir. Kowalski ise uzayda deneyim sahibi, artık son uçuşuna çıkmış, zor durumlarda bile espri yapabilen bir görev adamıdır.
    Houston (NASA) ile iletişim halindeler iken Rusların yörüngedeki kendi uydularını bir füzeyle vurdukları haberi gelir. Kısa bir süre sonra ise kötü haber gelir. Vurulan uydunun parçaları, uzayda gezinen diğer çöp cisimlerin kendi yörüngelerinden kopup yüksek hızla uzay boşluğunda dağılmalarına neden olmuştur. (Kessler Effect-Kessler Etkisi)
     Bu durum ise Explorer mekiği ile Hubble teleskopunun parçalanmasına ve diğer astronot arkadaşlarının ölümüne neden olur. Elbiseleri üzerindeki çok sınırlı oksijen kapasiteleri ile hayatta kalan bu ikili için zorlu yaşam mücadelesi başlamıştır. Nefesleri kesen bu mücadelede yörüngedeki diğer Uluslar arası Uzay İstasyonu’na (ISS)_ eski ismiyle Rusların Soyuz İstasyonuna_ ya da Çin Uzay İstasyonu’na kurtulmak için ulaşmaları mümkün olabilecek midir?... 


YERÇEKİMİ (THE GRAVITY-2013) FİLMİNİ NİÇİN SEYRETMELİSİNİZ?

1.    Abartısız olarak uzayla ilgili şu ana kadar yapılmış en gerçekçi, en iyi filmlerden biri olduğu için…

Filmin Fragmanı

2.  Gerçek hayata ve günümüz bilimine en yakın olan; batıda “Hard-Science Fiction” şeklinde isimlendirilen “bilime dayalı bilimkurgu”nun en kaliteli örneklerinden birini seyretmek için…
3.    Kendinizi gerçekten uzaydaymış gibi hissetmeniz için… Uzaya gidemeseniz de bir astronot gibi uzay boşluğunda bulunmanın nasıl bir şey olduğunu sanal olarak yaşamak için…
4.    Uzaydan dünyanın nasıl hem bu kadar harikulade, hem de nasıl bu kadar uzak ve erişilmez göründüğünü anlamak için…
5.    Filmi beğenen çok sayıda izleyicinin ve eleştirmenin yanılmadıklarını görmek için…
6.    Daha şimdiden İnternet Movie Data Base (IMDB) sitesinin puanlamasına göre 8.6 gibi oldukça yüksek bir puan aldığı ve şimdiden kült filmler kategorisine girmeye aday olduğu, bence en iyi bilimkurgu filmleri sıralamasında hep en yükseklerde bulunacağı için…
7.    3 Boyutlu film teknolojisinin (3D) bu filme ayrı bir karakter kattığı ve filmle çok uyumlu olduğu, böylelikle filmi izleme zevkini katladığı için…
8.    Basit denebilecek bir hayatta kalma senaryosu, uygun çekim teknikleri ve abartısız iki oyunculuk ile de çok iyi bir film çekilebileceğini görmek için…  
9.    Yönetmen Cuaron’un 4.5 yılını alan ve ona “Artık bundan sonra uzayda geçen bir film yapmam” dedirten; 100 milyon dolarlık yüksek bütçeli ve teknolojinin en son çekim tekniklerini kullanan Oscar’a aday olması çok muhtemel güzel ve nefes nefese bir film görmek için…


10.  George Clooney’in kısa, tebessüm ettiren rolünü görmek ve neredeyse filmi tek başına götüren Sandra Bullock’un etkili oyunculuğunu görmek için…

      BU FİLM SEYREDİLMELİDİR….ÖZELLİKLE DE 3D SİNEMADA…     

17 Eylül 2013 Salı

ÜÇ BÖCEK BİR ÇİÇEK (Öyküm)

   
    Aşağıda yer alan “Üç Böcek Bir Çiçek” isimli öyküm, NOTOS Edebiyat Dergisinin 34’ncü sayısında (Temmuz-Ağustos 2012) yer alan fotoğrafçı August Sander imzalı yukarıdaki fotoğrafından esinlenerek aynı tarihte tarafımdan yazılmıştır. NOTOS Edebiyat Dergisi, aşağıdaki bu fotoğraf gibi, yayınlanan her sayısındaki bir fotoğraftan amatör veya profesyonel öykü yazarlarının bir öykü kurgulamasını istemektedir.                                        
                                           ÜÇ BÖCEK BİR ÇİÇEK (Öykü)      

Mirsat:
     Postane kalabalıkçaydı. Sayaca bakıp sıramın ne zaman geleceğini tahmin etmeye çalışıyordum. Onu o sırada gördüm. Uzun kumral saçlı, uzun bacaklı, renkli gözlü, güzel bir genç kızdı. Yirmi-yirmi iki yaşlarında olmalıydı. Bir ara göz göze geldik. Gözlerini kaçırdıktan sonra gülümser gibi oldu. Sonra onun hemen yanındaki o tipi gördüm. Benim yaşlarımda, öğrenci gibi gözüken rahat bir tip. Yanına oturduktan sonra kıza bir şeyler söylediğini gördüm. Daha önce tanışmış gözükmüyorlardı. Bir ara cep telefonunu çıkarıp kurcaladı. Klasik numara. Kız pek ilgilenmiş gibi görünmedi. Kısa bir süre sonra o gençle kız sohbet etmeye başladılar. Biraz canım sıkıldı. Her ne kadar kızlarla konuşurken çok rahat olamasam da orada ben olsaydım, herhalde ben de kızla konuşurdum. Bir ara birlikte gülüştüler. Moralim bozulunca oradan uzaklaşmak istedim, çıkışa doğru yöneldim. Fakat, sonra vazgeçtim.
      Geri döndüğümde, kızın gişeye yöneldiğini gördüm.  İşlemi bitince de çıkışa doğru yöneldi. Hemen arkasından da o genç adam onu takip etti. Hiç işlem yaptırmadan hem de. Kızı tavlamış dedim içimden. İşlem falan umurunda değildi, kızla işi ilerletmek istediği bu şekilde belli oluyordu. Sıra numarama daha çok vardı. Havalemden vazgeçtim. İçimdeki merak duygusu ağır bastı. Ne yapacaklardı, nereye gideceklerdi? Bunun gibi şeyler işte. Arkalarından çıkıp onları takibe başladım…

Zafer:
     Final sınavlarım çok iyi geçmişti, o sabah hava da nefisti. Evden çıktığımda keyifliydim. O gün için planım faturayı ödemek ve bizim arkadaşlarla buluşmaktı. Kalabalık postanede bir sıra numarası aldım. Tam o sırada yaşlı bir teyzenin, oturduğu yerden kalkıp gişeye yöneldiğini gördüm ve yerine oturuverdim. Üçlü oturma grubunun başındaydım, yanımda da güzel bir kız oturuyordu. Yanımdaki kızın elindeki sıra numarasını gördüm. Dijital göstergede bir bir atan numaralara yakın bir numaraydı. Hemen kıza teklifimi yaptım.” Rica etsem, benim numaram çok geride. Saatlerce beklemek istemiyorum. Şu faturayı da alıp ödemeyi siz gerçekleştirseniz”. Kız abartılı makyajıyla yüzüme tuhaf tuhaf baktı. “Lütfen” dedim. Çok zor bir karar veriyormuş gibi “Peki” dedi sonunda.
     Etrafıma baktım, somurtmakta olan yüzleri gördüm. “Ey ahali, yaz gelmiş, hava nefis. Nedir sizin yüzünüzü böyle asan?” Bu düşüncemi bir pankarta yazıp üzerimde taşımayı ve somurtmuş insanların karşısında dikilip durmayı hayal ettim. Kimden başlamalı? Karşımda durup sanki bana biraz ters bakan ayaktaki genç arkadaştan başlayabilirim dedim içimden. Cep telefonumdan bir mesaj uyarısı geldi, çıkarıp baktım. Grubumuzun buluşma

31 Temmuz 2013 Çarşamba

SÜPER İYİ GÜNLER –Mark HADDON (KİTAP)


    Geçenlerde okuduğum hoş bir kitabı tanıtmak istiyorum: İngiliz yazar Mark Haddon’un yazdığı, kısa adıyla “Süper İyi Günler” romanı. Kitabın alt başlığı ile tam adını yazacak olursam “Süper İyi Günler ya da Christopher Boone’un Sıradışı Hayatı”. Romanın orijinal ismi ise “The Curious Incident of the Dog in the Night Time”, kaba bir çeviriyle “Köpeğin Gece Vaktindeki Tuhaf Olayı”.
    Romanda 15 yaşında, otistik özellikleri bulunan bir genci, kendi ağzından hem tanımaya başlıyor hem de yaşadığı durumlara ortak oluyoruz. Babasıyla yaşayan Christopher, dünyayı biraz farklı algılıyor, bu nedenle de kendi yaşıtlarından farklı bir dünyası var. Örneğin sıradan romanları okumuyor, daha çok matematik ve bilim okuyor. Bir cinayet romanı yazıyor. Kendi köpeğinin anlaşılmaz bir nedenle öldürüldüğünü gördükten sonra, bir dedektif gibi köpeğinin katilini bulma sürecini yazmaya başlıyor. Genç yazar Christopher, her ne kadar “Bu komik bir kitap olmayacak, Espri yapmasını bilmiyorum…” diye belirtse de çok içten, sıcak, naif anlatımıyla bizi gülümsetiyor, hatta yer yer kahkaha ile güldürüyor.

   Kısaca romanın konusunu toparlayacak olursak; Christopher Boone isimli otistik genç okulunda özellikle matematik alanında oldukça başarılı bir öğrencidir. Bir gece vakti Wellington isimli köpeğin tırmıkla öldürülmüş olduğunu görür ve köpeğin katilini bulmaya azmeder. Kendi yaşayış tarzına ve durumuna uymayan durumlarla yüzleşir, bu arada babasıyla da arası bozulmaya başlar. Yıllar önce kalp krizi geçirdiği için birden ortadan yok olan annesine özlemi artmaya başlar. Fakat yaşam, direnen ve mücadele edenlere hoş sürprizlerini yapacaktır. 

 KİTAPTAN BAZI BÖLÜMLER:

“… Ben yalan söylemem. Annem bunun iyi bir insan olmamdan kaynaklandığını söylerdi. Ama bunun nedeni iyi bir insan olmam değil. Bunun nedeni yalan söyleyememem…

… Otobüsle okula giderken peş peşe 4 kırmızı araba gördüm, bunun anlamı o günün İyi Bir Gün olacağıydı. Bu yüzden Wellington için daha fazla üzülmemeye karar verdim. Okuldaki psikiyatrist Bay Jeavons, bir keresinde bana neden peş peşe 4 kırmızı arabanın İyi Bir Gün, peş peşe 3 kırmızı arabanın İyi Sayılabilir Bir Gün ve peş peşe 5 kırmızı arabanın Süper İyi Bir Gün olduğunu ve neden peş peşe 4 sarı arabanın, kimseyle konuşmadığım, tek başıma oturup kitap okuduğum ve öğlen yemeğimi yemediğim ve hiç risk almadığım Kara Günlerden biri anlamına geldiğini sordu. Ayrıca oldukça mantıklı biri olduğumu ve böyle pek de mantıklı olmayan bir şekilde düşündüğüm için çok şaşırdığını söyledi. Her şeyin düzen içinde olmasından hoşlandığımı söyledim...

…Babam yumruğuyla masaya o kadar şiddetli vurdu ki tabaklarla onun çatalı ve bıçağı zıpladı ve benim jambon dilimim de brokoliye değdi, bu yüzden jambonu da brokoliyi de artık yiyemeyecektim. Sonra bağırdı: “O adamın adı benim evimde bir daha anılmayacak.” “Neden?” diye sordum. “O adam bir şeytan” dedi. “Bu, Wellington’u öldürmüş olabileceği anlamına mı geliyor?” dedim. Babam ellerini kafasına koydu ve “Tanrım bana yardım et” dedi…

16 Haziran 2013 Pazar

ÖTE TARAFTA BAŞLAYAN BİR “YARIM” AŞK ÖYKÜSÜ (ÖYKÜM)


                                                                                        Tüm Sevgililere ve Sevgililerini Bekleyenlere…

                                                                           Bil ki, sevgi makamı çok şerefli bir makamdır.
               Gene bil ki, sevgi, varoluşun aslı demektir.

              Muhyiddin Arabi

        Haberci melekler, “Ruh”un yanına geldiklerinde onu selamladılar ve Baş Meleğin huzuruna çıkma müjdesini ona verdiler.  “Ruh”, coşkuyla parıldadı. İçindeki coşku arttıkça taşıdığı ve yaydığı ışık da arttı. Ruh, haberci meleklerden birine “O “da geliyor değil mi?” diye sordu. Haberci melek bu soruyu olumladı ve şimdi bu müjdeli haberi ona da birlikte götüreceklerini söyledi.

       Haberci melekler ve “Ruh”, diğer “Ruh“un yanına gittiklerinde o sanki onların geleceğini biliyor gibi bekliyordu. Onların gelişini görünce coşkuyla parıldadı. Ruh, Onu görünce ne kadar şanslı olduğunu bir kez daha bildi ve Yaradan’a şükretti. “Öteki Ruh “ da aynısını yaptı. İkisinden parlayan ışıklar birden etrafı kapladı ve ikisini de içine alan büyük bir ışığa dönüştü.

       Birbirlerini tanıyan ve birbirlerine sevgiyle bağlı olan bu iki ruh un ışığını gören diğer melekler coşku içinde bir melodi söylemeye başladılar. Çok sık görülmeyen böylesi durumlarda söylenen bu tatlı melodi, yüksek sevgi birlikteliğini kutsamak ve Yaradan’ı anıp şükretmek adına söylenirdi. Haberci melekler bu melodiye katılmadılar, fakat bu iki ruhun önünde saygıyla eğilip yola devam ettiler.

     Haberci melekler refakatindeki iki ruh, her ruhun tekamüllerinin bir aşamasında gelmek isteyecekleri ve üstlenecekleri görevlere göre BaşMeleklerden en az biri tarafından görüşme ile onurlandırıldıkları semanın yüksek katlarından bir yere yükselerek geldiler. Refakatçi melekler onları selamlayıp ayrılırken daha yüksek semalardan hızla hareket ederek gelen ve yaklaştıkça büyüyüp semayı kaplayan muhteşem bir Nur gördüler. Tek ışık bedendeki iki ruh, bu muhteşemliğin altında ne yapacaklarını bilemediler. Dünya gözüyle bakılması mümkün olmayan bu Nurlu ışığa minnet ve biraz da korkuyla bakıp Yaradanın ismini andılar. Sonra da şükürlerini ard arda sıraladılar.
      Muhteşem güzellikteki ve görkemdeki bu Nur topluluğun başında koyu parlak mavi renkli büyük bir Nur, arkasında da sayısız melek ordusu vardı. Baş Melek, bu iki ruhun dayanabilmesi için ışığını ve gücünü azalttı ve onların yanına indi. 

10 Mayıs 2013 Cuma

10 MAYIS GÜNEŞ TUTULMASI ve 25 MAYIS AY TUTULMASI ile ETKİLERİ



    Bu yazıda önce, geçen ayki (25 Nisan 2013) ay tutulması yazımda olduğu gibi önce 10 Mayıs 2013’deki güneş tutulması ile bunun toplumsal ve kişisel etkileri konusu incelenecek ve ilgili linkler gösterilecek, sonra da bu sayfadaki yazının hemen altında 25 Mayıs 2013’deki ay tutulması hakkında bilgiler verilecektir. 25 Mayıs’taki ay tutulması konusu önümüzdeki günlerde ilgili kaynak sitelerdeki bilgiler genişledikçe güncellenecek ve biraz daha geniş bilgiler ve linkler burada önümüzdeki iki hafta içerisinde sunulacaktır.  

10 MAYIS GÜNEŞ TUTULMASI ve ETKİLERİ:

    10 Mayıs Cuma 2013 tarihinde Türkiye saati ile (tutulma ortası olarak) 03.19’da halkalı güneş tutulması gerçekleşecek. Ülkemizden bu tutulma görülemeyecek, çünkü biz o saatte geceyi yaşamış olacağız. Güneşin o saatte görüldüğü ve dolayısıyla tutulmanın görülebileceği yerler, Orta Pasifik bölgesi, Yeni Zelanda’nın büyük bölümü, Avustralya ve Endonezya olacak.(Bakınız: Üstteki resimdeki yeşil ve mavi taralı alanlar ya da aşağıdaki resimde kırmızı şeritli alan) Esasen tutulma zamanı olarak gölge konisi de hesaba katıldığında tam olarak gece 00.25’de başlayıp 06.25’de bitecek. Fakat, gözle görülebilen tutulma yaklaşık 6 dakika sürecek.



     Bulunduğumuz 2013 yılı içerisinde 5 tutulma birden yaşayacağız. Toplamda 3 adet ay tutulması ve 2 adet güneş tutulması. Esasen bir yıl içinde çoğunlukla 4 astrolojik tutulma yaşanıyor. Fakat, bu yıl gökyüzündeki gezegenlerin, güneşin ve ayın konumu gereği 5 tutulma

25 Nisan 2013 Perşembe

AY TUTULMASI 25 NİSAN 2013 VE DEĞİŞİM RÜZGÂRLARI

     
       25 Nisan 2013 Perşembe günü Türkiye saati ile 21.03’den gece 01.11’e kadar yaklaşık dört saat süreli (tam ve yarı gölgeli tutulma süreleri birlikte) parçalı ay tutulmasını yaşayacağız. Tam gölgeli (esas) tutulma 22.54 civarında başlayıp 23.22’de bitecek. (Bakınız: Aşağıdaki ikinci şekilde kırmızı renkli olan "Gölge" bölümü)  Bu yazıda ay tutulması hakkında genel bir bilgi verip bu tutulmanın daha çok ülkemiz için ve biraz da kişisel bazda ne gibi etkileri olabileceğini görmeye çalışacağız.  (Ay tutulması ile ilgili ayrıntılı bilgiyi yazının sonunda ve verilen ilgili linklerde de görebilirsiniz) Eğer hava açık olursa, gece çıplak gözle de ay tutulmasını izleyebileceğiz. Bilindiği üzere ay tutulması demek, ay, dünya ve güneşin üçünün aynı hizaya denk gelmesi, dünyanın ay ile güneş arasına girmesi ve ay tarafına giden ve güneşten gelen ışığın önüne dünyanın gelmesi nedeniyle dünyanın gölgesinin ay üzerine düşmesi demek oluyor. (Bakınız: Aşağıdaki şekiller) Bu tutulmalar genelde yılda birkaç kez oluyor. Ay tutulmalarını genelde güneş tutulmaları takip ediyor. Nitekim 10 Mayıs’ta ülkemizden izlenemeyecek bir güneş tutulması da olacak.


  
    

     
     Astroloji, çoğu zaman tartışmalı bir bilim olagelmiştir. Çünkü yıldız ve gezegenlerin konumuna bakarak kişiler, hatta ülkeler hakkında yorumlarda bulunmak ve bunların gelecekleri hakkında tahminlerde bulunmak pek çok kişiye inandırıcı gelmemiştir. Tam tersine çok kişinin de inandığı ve merak ettiği bir konu olmuştur. Ben, astrolojinin potansiyel durumlarla ilgili bir bakış açısı sunduğuna ve çoğu zaman da haklı çıktığına inanıyorum. Yani olması muhtemel gelişmeleri, kişinin astrolojik durumuna bakarak yorumlamak olarak bakıyorum ve buna büyük oranda

21 Nisan 2013 Pazar

TEDAVİDE VE SAĞLIKTA ÖZLENEN YENİ ve MODERN YAKLAŞIM: ŞİFA SENDE-Erhan Özer (KİTAP)


Hastalıkların tedavisindeki en büyük yanlış, vücut için başka, ruh için başka bir doktor olmasıdır. Oysa bunlar birbirinden ayrılamaz.
Hippokrates
   
    Eylül 2012’de basılıp günümüze kadar çok sayıda baskı yapan (ben 8’nci baskısını Mart 2012'de almıştım) Doktor Erhan Özer’in Şifa Sende İsimli kitabını size önemle tanıtmak istiyorum. Dr. Erhan Özer bu kitabını 30 yılı aşkın okuma, gözlem, araştırma, kendini geliştirme ve iç arayışın sonunda yazdığını, kendi doğumundan kitabını yazdığı zamana kadar yaşamda karşısına çıkan olayların, kişilerin birer tesadüf olmadığını böylelikle anladığını yazıyor.
    Aylar önce bir gazetede yazar-doktorun kendisiyle yapılmış bir röportajını okumuştum. Sanatçı Nilüfer’in son dönemdeki önemli bir rahatsızlığına ilişkin doktorluğunu yaptığını o zaman öğrendiğim doktorun röportajını okuyunca “ Ne güzel, kendini gelişen çağa uydurmuş modern bir doktor. Tedavilerdeki süreç, artık bu bahsedilen boyuta gidiyor” diye içimden geçirmiştim. (Söz konusu röportajın linki burada ve en altta). Kitabı okuyunca bu görüşlerim daha da pekişti. Tıp dünyamızda böyle açık görüşlü, mevcut sistemi sorgulayıcı, modern bilgilere kendini adapte etmiş bir doktorun, yine böyle güzel bir eseri ortaya çıkardığını görünce bunu paylaşmam gerektiğini fark ettim.

   Kitabın 259 sayfası içinde toplam 11 bölüm bulunuyor. İçindekiler bölümünde hangi bölümlerin olduğunu aşağıdaki sayfada görebilirsiniz.


                              Şifa Sende Kitabının İçeriği (Resmin üstüne tıklayıp büyütebilirsiniz)


DR. E.ÖZER’İN BU KİTABI YAZMA NEDENLERİ VE BAZI TEMEL HUSUSLAR:

Ø  Tanrı parçacığının (Higgs Bozonu) bulunması, artık tıp alanında da duruma hücre seviyesinde değil, atomaltı seviyede bakmayı gerektiriyor.
Ø  Kronik (müzmin, süregelen) hastalıklar bir kader değildir. İnsanların dünyaya gelişlerinin bir amacı vardır, o da tekâmüldür (ruhsal gelişim). Hastalıklar da ruhsal tekamülün bir parçasıdır.
Ø  Tıbbın, insanın bir ruhunun olduğunu yeniden hatırlaması gerekiyor. Tıp alanındaki en büyük problem, ruh, zihin, beden bütünlüğünün kurulamamış olmasıdır. Bunlar kopuk değerlendirildiği için bütünün tamamı görülemiyor.
Ø  Tüm hastalıkların kaynağı, ruhsal ve duygusal çatışmalardır. (Kazalar, yaralanmalar, zehirlenmeler ve zararlı ışınlara maruz kalma hariç) (Örneğin kanserin varlığı, üç önemli bileşenin bir araya gelmesiyle ortaya çıkıyor. Bunlar , o kişi için aşırı dramatik bir durumun olması, bunun beklenmedik olması ve kişinin yalnızlığa doğru itilmesi.) Hastalıkla ilgili çatışmayı ortadan kaldırdığınızda hem ilgili organ, hem beyin ve hem de psikoloji; üçü birden iyileşir. Böylelikle ruhsal gelişimin de yolu açılır.
Ø  Dünyaya geliş amacımız, ruhsal olgunlaşmadır (tekamül). Bilincimizi ve frekansımızı daha üst bilinç ve frekans seviyelerine yükseltmeliyiz. Yaşamda amaçladığımız sadece haz alma amaçlı duygu tatmini yoluna gitmemiz bize ancak geçici mutluluklar ve bazı bağımlılıklara götürür. Halbuki, evrensel yasalar gereği olması gereken ruhsal tatmin gerçekleşmezse, hayat bize gitgide sıkıcı hale gelmeye başlar.     
Ø  Sevgi, evrenin gücüdür ve ruhsal tatminin de anahtarıdır. Kendi ruhumuzu evrenle bütünleştirmek için ilk şart olarak kendimizi sevmemiz gerekir. 


KİTAPTAN BAZI ÖNEMLİ SATIR BAŞLARI:

Ağrı ya da hastalıkların ana kaynakları şunlardır:

1. Bedensel alandaki asitlenme ve regülasyon blokajları
2. Zihinsel alandaki duygusal çatışmalar ve regülasyon blokajları
3. Ruhsal alandaki düşünce çatışmaları ve regülasyon blokajları

Regülasyon blokajı, vücudun kendini yaşatmak ve korumak için kullandığı bir çeşit sigorta sistemidir. Hastalığın kaynağı hangi alandan geliyorsa o alandaki regülasyon blokajları tedavi edilmelidir. Bunlar tedavi edilmezse enerji kapasitesi kaybedilmeye başlanır. 

Asitlenme, Duygusal ve Düşünce Çatışmaları:
Ağrı ya da hastalıkların diğer ana nedenleri olan bu konularla ilgili olarak geniş açıklamalar ve öneriler bulunuyor. Asitlenmeden korunmak için vücudumuzu alkali hale getirmemiz, bu maksatla da yiyip içtiklerimize dikkat etmemiz gerektiği belirtiliyor. Örneğin içtiğimiz su, mümkün olduğu kadar alkali olmalı, (1 Litre suya 1 tatlı kaşığı kadar karbonat katılabilir), bunun yanı sıra rafine değil, doğal tuzlar tercih edilmeli (Deniz tuzu, Himalaya tuzu gibi). Daha ayrıntılı bilgiler kitapta bulunuyor. (Kitapta bahsedilen asitlenme ve alkali beslenme ile ilgili Ayşegül Çoruhlu'nun Alkali Diyet isimli kitabıyla ilgili yazmış olduğum tanıtım yazısı burada
     
HASTALIKLARDAN KORUNMANIN ve TEDAVİNİN RUHSAL BOYUTU:

     Kitapta ruhsallık ile hastalığa yakalanma ve tedavi olma arasındaki yakın ilişkiler sık sık analiz ediliyor. Duygusal ve düşünce çatışmalarına yol açan nedenler, yazarın hastalarında görüp edindiği tecrübeler ışığında okurlara sunuluyor. Biz, en önemlilerinden bir kısmını buraya aktaralım:
ü  Niyetimiz ana belirleyicidir. Niyetinizi siz belirlersiniz. Bedeniniz buna uyum göstermek zorundadır. Bu nedenle niyet belirlerken çok dikkatli olmalıyız. Düşünceleriniz gerçekleşir. İyi ya da kötü fark etmez.
ü    Yaşam içinde sürekli karşılaştığımız problemler, onlarla rezonansa girdiğimiz insanlar ve sıkıntılar, aslında kozmik plandaki amaçta yol göstericilerdir.
ü    Hep karşı tarafta suç buluyorsanız, hep kurban durumundasınız. Halbuki, yaşadıklarınız bir şekilde size bir şey anlatmaya çalışır ve sizin için bir öğrenme yöntemidir. Anne ve baba da bu öğrenme yolculuğunda başrol oynar. Eğer anne ve babanızla ilgili bir problem dikkatinizi çekiyorsa, bilin ki sizin de hayatınızda öğrenmeniz gereken ders bu ve sizin de bu problemi halletmeniz gerekiyor. 
ü  Halletmemiz gereken problemlerin kaynağını kendimizde aramamak ve sorunları görmezden gelip mazeretlere sığınmak, kanserin en önemli nedenleri arasındadır. Evrensel frekanslarla uyumlu olmadığımız için ve her şeyi ilaçlarla perdelediğimiz için bunlar oluşuyor.