EDEBİYATTAN SİNEMAYA UYARLAMALAR–8
Zihninizle değil, ruhunuzla bakın
Dünyaya açılmak için bekleyen Ve bizden önce zaten gelmiş olan hayata bakın
Dünyaya açılmak için bekleyen Ve bizden önce zaten gelmiş olan hayata bakın
Daha yakından bakın ve görecek gözleri bulun
Celestine Prophecy
Filminden.
Bu
ay, tüm dünyada çok satmış Celestine
Prophecy, bizde çevrilmiş ve yayınlanmış ismiyle “Dokuz Kehanet” isimli romandan ve bunun aynı isimli film
uyarlamasından bahsedip, “kehanet” olgusuna da göz atacağız.
DOKUZ KEHANET (CELESTINE
PROPHECY) ROMANI ve KONUSU:
Romanın ismi, Peru’da _sözde_ Celestine
Harabeleri’nde arkeolojik olarak bulunan el yazmalarındaki bilgilere atıfla
“Celestine Kehaneti” şeklinde konmuştur. Ülkemizde ise bu isim, romanda
bahsedilen “9 Anlayış”, ya da “9 Bilgi”den yola çıkılarak “9 Kehanet” olarak
konulmuştur. Gerçekte böyle bir yer yoktur ve böyle kehanetler de bir yerlerde bulunmamıştır.
Bazı internet sitelerinin bunları gerçekmiş gibi yazdığını biraz şaşırarak da
olsa gördüğüm için bunu belirtmek istedim. Roman, 1993 yılında James Redfield
tarafından yazılmış ve çok kısa sürede kendi baskısı olarak yaklaşık 100.000
adetlik bir başarıya ulaştıktan sonra, 1994 yılından itibaren Warner Books
tarafından yayın hakları satın alınmıştır. Kitap, New York Times Çok Satanlar
Listesi’nde üç yıl devamlı olarak kalmış ve şu ana kadar tüm dünyada 40’ı aşkın
ülkede, 23 milyonu aşan bir satış grafiğine ulaşmıştır.
Romanın
konusuna gelince, kahramanımız (filmdeki ismiyle John), yılar önceki arkadaşı
Charlene ile buluşur. Arkadaşı kendisine, arkeolojik bir kazıda Peru’da bir
harabede Aramik diliyle yazılmış olarak bulunan bazı el yazmalarından bahseder.
Bu el yazmalarının dokuz öğretiyi kapsadığını fakat bunları elde etmenin pek de
kolay olmadığını belirtir ve kendisinin Peru’ya gitmesini tavsiye eder. Bu
çağrıya uyan John, uçakla Peru’ya gitmeye karar verir. Gerek uçakta, gerekse
Peru’ya gittikten sonra uygun eşzamanlılıklarla ve durumlarla bu yolculuğunda
karşısına çıkması gereken _ yardımcı olan ya da engelleyici konumda olan_
kimseler karşısına çıkmaya başlar. Örneğin spiritüel konulara ve el yazmaları
ile ilgili bilgilere hâkim olsan Will ile tanışacak, yine kendisi gibi el yazmalarını
araştıran Marjorie isimli genç bayanla da bu arayışı birlikte sürdürecektir. John,
bu arayışını gerçekleştirirken sadece el yazmalarını değil, kendisini ve yaşamı
daha iyi tanıma ve keşfetme yolculuğuna da çıkmış olacaktır. Her bir öğretiye
ulaştıktan sonra diğer öğretinin kapsamına da ulaşmak için çaba
göstereceklerdir. Esas amaç, kimsenin bilmediği ve tüm öğretileri kapsayan dokuzuncu
öğretiyi bulup öğrenmek olacaktır. Üstelik bu sonuncusu, yazılı da değildir. Fakat,
Peru hükümeti ile birlikte kilise, askeri güçleri de kullanarak bu
araştırmacıları saf dışı etmek ve el yazmalarını imha etmek için ellerinden
gelen her şeyi yapacaklardır…
Romanla ilgili benim dikkatimi çeken bir
husus da, her bir öğretiye ilerlenirken romanın içinde daha önce bahsedilen geçmiş
öğretilerin sık sık hatırlatılması oluyor. Yazar, adeta bunları bize öğretmeye
azmetmiş gözüküyor ve bu didaktik tavrı biraz göze çarpıyor. Ayrıca, romandaki
“iyiler”in her zaman doğruları fark eden, algıları neredeyse daima açık, neredeyse
tümünün insanlardaki enerji alanlarını gözle görebilen kimseler olmaları da
romandaki gerçeklik duygusunu biraz zedelemekte. Fakat, bunlara karşın Yeni Çağ
öğretileri ve bilgileri, yeterli tekrar yapıldığı için özümsenmiş oluyor.
Ayrıca, bu bilgiler macera ve kovalamacıların içerisine başarılı bir şekilde
enjekte edildiği için roman kolay ve akıcı bir şekilde okunabiliyor. Elbette
romanda macera, bir fon teşkil etmekte; buna eşlik eden “bilgiler” merak
uyandırmaktadır. Bu bilgilere uzak olanlar için roman, safsata türü
gözükebilecek iken; az çok “insan enerjisi, aura, chi, insanın evrimleşmesi
(tekamül)” gibi kavramlara alışık olanlar için oldukça cazip bir roman
olabilecektir.
DOKUZ KEHANET KİTABINDAN
BAZI AFORİZMALAR:
Çoğu insan, yaşamı boyunca başka
insanların enerjisini sahiplenmenin peşinde koşar.
Sevmek için kendini
zorlamayacaksın, sevginin içine girmesine izin vereceksin.
Annenin yaşantısında
değiştirmek istediğin hususlar, gerçekte kendi yaşamında değiştirmek istediğin
hususlardır.
Hepimiz hayatımızın belli
dönüm noktalarını dikkatle inceleyip, bunları evrimimizin ışığında
sorgulamalıyız.
Geçmişi berraklaştırmak,
bireysel yollarla çocukluğumuzda öğrendiklerimizi kontrol etmekle başlar. Bu
alışkanlığımızdan bir kez kurtulduk mu, kendimizi daha yüksek seviyedeki
evrimsel kimliğimizde buluruz.
Sevgi duyamazsan kendine
zarar verirsin, sevgi sayesinde titreşimlerini yüksekte tutarsın ve sağlıklı
olursun.
Eğer insanlar birbirlerine
hükmetmeye son verip birbirlerinin içindeki iyilikleri dışarıya çıkarmaya
gayret ederlerse, günün birinde bütün insanlık bu davranışa sahip çıkacaktır.
ROMANDA KONU EDİLEN ÖĞRETİLER:
Romanda 9 farklı öğretiden
söz ediliyor ve roman okundukça bunlar aşama aşama öğreniliyor. Romanı
okuyacaklar için sürprizleri bozmamak ve romanın da hakkını vermek için biz
sadece 3 öğretiden özet olarak bahsedelim:
1’NCİ ÖĞRETİ: Değişim, ilk
öğretiyle başlıyor. Bu öğretiye, insanın mevcut durumuyla ilgili genelde bir hoşnutsuzluk,
huzursuzluk duygusu eşlik ediyor. Çünkü hepimiz hayatımızda daha fazla doyum
arıyoruz ve aradığımız doyuma ulaşamamaya tahammül edemiyoruz. Bu durumumuzu
kavradıktan ve kabullendikten sonra “anlayış” kendini belli etmeye başlıyor.
Şans veya tesadüf dediğimiz şeyler hayatımıza daha fazla girmeye başlıyor.
Fakat, bunlar basit tesadüfler değil, anlasak da anlamasak da hepsi bir anlam
taşıyan anlamlı eşzamanlılıklar veya karşılaşmalar bunlar. Böylelikle bireyin
yaşantısını değiştiren gizemli veya normal olayları ve verilmek istenen
mesajları algılamaya başlaması, en azından başka bir oluşumun harekete
geçtiğini hissetmesi, ilk öğretinin anlaşıldığını gösteriyor.
2’NCİ ÖĞRETİ: Hâlihazır dünyadaki anlayışımız yeterli değil.
Yeni bir anlayışın inşasına ihtiyaç var ve üstelik tüm dünyada buna ihtiyaç
var. Bu gezegendeki yaşamın arkasında ne var? Biz gerçekten ne için bu
hayattayız? Şimdi başka bir uyanışa geçmek üzereyiz.
3'NCÜ ÖĞRETİ:
Buna inanan
bilim insanları fazla olmasa da, artık bu evrende sonsuz bir enerji sistemi
olduğuna inanmalıyız. Bu görünmez güç (enerji) insanda da mevcut. İlahi olan bu
enerji, ormanlarda, eski doğal çevrelerde ve doğal güzelliklerde daha yoğun
olarak hissedilebilir. Bizler de kendi doğal enerjimizi yükseltmek ve yüksek
tutmak için ayrıca titreşimi yüksek olan doğal gıdalar ile beslenmeli, bu
yediklerimizi gerçekten fark ederek, tadını özümseyerek yemeliyiz. Evren,
tümüyle enerjiden oluşmaktadır ve kendi enerjimizle bitkilerin iyi
yetiştirilişinden başka şeyleri de etkimiz altına alarak daha iyi yaşayabiliriz…
YAZAR JAMES REDFİELD KİMDİR?
Yazar James Redfield, 19 Mart 1950 yılında
Birmingham, Alabama’da (A.B.D’de) doğmuştur. Yazar, 15 yıl kadar süreyle
psikoterapist olarak çalışmış ve “Ergen Psikolojisi” konusunda çalışmaları
olmuştur. Elbette bu alandaki çalışmaları ve deneyimleri, kitabı yazmasında
oldukça yardımcı olmuştur. Bunun yanı sıra Taoizm ve Zen gibi Doğu Filozofisi
konuları ile birlikte, genç yaşlarından itibaren Gelecek Bilimi, Ekoloji, Tarih
ve Mistizm gibi konularla da ilgisini sürdürmüş, 1989 yılında terapistlikten
ayrılarak kendini yazmaya adamıştır. Yayınladığı İlk kitabı olan “Celestine
Prophecy” romanında Yeni Çağ Felsefesi’ne dair konuları modern psikoloji ile
başarılı bir şekilde harmanlamış ve klişe haline getirdiği temel “Anlayış” ya
da “Kavrayış”lari kitabında “9 Insights_9 Anlayış” olarak okurlara başarıyla
sunmuştur. Diğer bir anlamda da Doğu’nun Felsefesi ile Batı’nın Bilimi’ni aynı
kapta buluşturma becerisini göstermiştir. Halen 62 yaşında olan yazar, bu ilk
romanını 43 yaşındayken yazmıştır.
Yazarın
bazı kitapları ülkemizde Altın Kitaplar etiketi altında yayınlanmaktadır. En
çok baskı yapan ve yapmaya devam eden “Dokuz Kehanet” kitabından başka “Onuncu
Kehanet (1997)”, “Kehanetlerin Gizemi (2000)(The Secret Of Shambala), “İleriyi
Görmek Geleceği Yaşamak” (2003)(The Celestine Vision) isimli kitapları da
bulunmaktadır. Yazarın Türkçeye çevrilmemiş “Twelfth Insight (2011)”, “The
Purpose Of Your Life (1999)” gibi başka kitapları da bulunmaktadır. Eşi Salle
Merrill Redfield’ın da Türkçe’ye çevrilmemiş “The Joy Of Meditating”, “
Creating A Life Of Joy” gibi çok satan kitapları ve meditasyon kasetleri
bulunmaktadır.
BAŞARISIZ BİR UYARLAMA FİLMİ: THE
CELESTINE PROPHECY
Kitabın olağanüstü satış
başarısından sonra, 2004 yılında yazar James Redfield ve eşi romanı
filmleştirme projesine başlamışlar ve yönetmen Armand Mostrianni ile
anlaşmışlar ve film, 2006 yılında
tamamlanarak vizyona girmiştir. Oyuncu kadrosu olarak, Matthew Settle, Thomas Kretschmann, Sarah Wayne Callies, Annabeth
Gish ve Hector Elizondo gibi pek tanınmamış oyuncular tercih edilmiştir.
Film kitaba oldukça sadık kalınarak çekilmiştir. Filmdeki olaylar
ve hatta kişiler, neredeyse romandaki ile aynı benzerlikte yer almışlar, sadece
romanda geçen bazı olaylar filmin uzunluğuna ayarlanması için sadeleştirilerek
çıkarılmıştır. Elbette bu durumun esas nedeni, yazar James Redfield’ın film senaryosuna
da katkısının olması ve eşi Salle Redfield ile birlikte yapımcı kadrosunda mali
güçleri ile birlikte yer almaları, böyle bir “benzerlik tercihi”nde etken
olmuştur. Fakat, sonuç romanda görüldüğü ve filmde de umulduğu kadar parlak
olmamıştır.
Filmin Fragmanı
Filmin IMDB Notu: 4.8 gibi oldukça düşük bir not seviyesindedir. Başarısız
bir uyarlama film olmasıyla ilgili çok şey söylenebilir elbette. Örneğin,
romanda anlatılan “öğretiler” ya da “anlayışlar” filmde gerektiği gibi ve
yeteri kadar izleyiciye sunulamamıştır. “9 farklı öğreti”nin gerektiği gibi
izleyiciye sunulması için, 96 dakikalık filmin süresi az gelmiş ve bir anlamda
bu “anlayışlar” adeta senaryo içinde koşturularak filmde verilmiştir. Bu
nedenle belki mini bir dizi film ile ve daha güzel bir senaryo ile daha
başarılı bir uyarlama sağlanabilirdi diye düşünüyorum. Ayrıca oyuncu seçiminin
de pek başarılı olduğunu söyleyemeyiz. “Spiritüel bir film olmasına rağmen,
maalesef oyuncuların bazıları “bu ruhtan” uzak bir performans sağlamışlardır. Sonuçta,
kitabı okusun-okumasın, filmi izleyen çok sayıda kişiyi hayal kırıklığına
uğratan bir film olmuştur. Bu film Türkiye’de, Türkçe dublaj ya da altyazı
seçenekli DVD olarak satışa sunulmamıştır. Ancak istenirse film, internetten
Türkçe altyazısı da bulunarak seyredilebilir.
KEHANET OLGUSU VE 21
ARALIK 2012 FENOMENİ:
Kehanet, kelime anlamı
olarak duyular dışı sezgi yoluyla,
doğrudan doğruya geleceğin fark edilmesi veya bilinmesi olarak tanımlanabilir.
Kehanet olgusuna ve arayışına en ilkel kabile kültürlerinden en gelişmiş
diyebileceğimiz uygarlıklara; tarihin en eski zamanlarından günümüze kadar her
toplumda ve her zaman rastlamamız mümkündür. Çünkü, insandaki temel bir arayış
olan geleceği bilme güdüsü ile geleceğin belirsizliğine dair cevap/cevaplar bilinebilmekte
veya bilindiği iddia edilmektedir.
Kehanet deyince akla gelen ilk isimlerden
biri, 16’ncı yüzyılda yaşayan Nostradamus olmaktadır. Yazdığı şifreli ve mecazi
dizelerle yüzyıllar sonrasına ait olaylarla ilgili isabetli kehanetleri ile ün
kazanmıştır. Öyle ki, birçok dizesi, ancak olaylar gerçekleştikten sonra
anlaşılabilmiştir. 19 ve 20’nci yüzyılın en ünlü kâhinleri arasında Amerikalı
Edgar Cayce de bulunuyordu. Kendisi, küçükken geçirdiği bir kaza sonucunda
komaya girmiş, bu komada iken ve koma sonrasında medyumik ve psişik özellikte
konuşmaları başlamıştı. Transta bulunduğu sırada isabetli tanılar, teşhisler,
kehanetlerde bulunan Cayce, kendi ölüm gününü ve saatini de bilmişti. Bunların
benzeri olarak, tarihte sayısız kehanet ile kâhin/kâhine sayılabilir. Fakat,
tüm bahsedilen ve iddia edilen kehanetler de elbette her zaman gerçekleşmemiştir.
Özellikle de, 20’nci yüzyılın sonlarına doğru olan yıllar ve halen bulunduğumuz
21’nci yüzyıl için…
Günümüzde ise, hatta şu zamanlarda bahsi
en çok geçen konu da, 21 Aralık 2012 tarihi ile ilgili yapılan kehanetler ya da
tahminlerdir. Bazı kimseler tarafından, bu tarihin, dünyanın sonu olduğuna
ilişkin korku dolu açıklamalar da bulunmaktadır. Hatta Hollywood da geçtiğimiz
yıllarda bu tarihle ilgili Knowing (Kehanet), 2012 filmleri gibi bazı felaket
filmleri hazırlayıp dünyaya pazarlamıştı. Bilimsel olarak bu tarihte “bir
şeyler” olacağına dair bir veri bulunmamaktadır. Dünyanın manyetik kutbunun
değişmesi ya da dünyanın foton kuşağına girip birkaç günlük karanlıkta kalması
ya da elektriklerin tamamen kesilmesi gibi tahminlerde de bulunulmuştur. Bilim
insanları bu iddiaları da yalanlamakta ve gerekçe olarak da verilerin
yetersizliğini göstermektedirler. Geçtiğimiz günlerde NASA’dan bazı bilim
adamları bu tartışmaya katılarak ellerinde böyle bir veri olmadığını ve
dünyanın sonu gibi görüşlere katılmadıklarını açıklamışlardı. Bize göre de dünyanın
sonu gibi belki çok eski zamanlar için doğru, fakat günümüz için yeniden
yorumlanması gereken “geçiş dönemi” için eski uygarlıklar neler demiş,
çok kısa olarak göz atalım:
Aztekler, şu anki Güneş’in beşinci güneş olduğunu ve dünyanın
da beşinci devre içinde bulunduğunu, 26.000 yıllık bir dönemin bittiğine işaret
ediyorlar.
İnkalar, 2013’den önce bir göktaşının Dünya’nın arınma
sürecini başlatacağına inanıyorlar.
Birçok Kızılderili bilge, dünya için beşinci çağın 2012 yılında başlayacağı
konusunda hemfikirdir.
Hopi Kızılderilileri, 2012 yılında bir çağın kapanacağını iddia eder.
Onlara göre, 25 yıl sürecek bir arınma döneminden sonra “Ortaya Çıkış” adını
verdikleri yeni bir dönem başlayacaktır. Büyük Arınma döneminde, kötüler ve
iyiler ayıklanacak, kötülüklerle uğraşan insanlar yok olup gidecekler.
Çerokilerin de 2012 yılında biten bir takvimleri bulunuyor.
Bundan önceki dönemlerin ise, felaketlerle sonlandığına, bu nedenle içinde
bulunduğumuz dönemin de bu şekilde sonlanacağına inanıyorlar.
Seneka Kızılderilileri, 2012’den önce 25 yıllık bir arınma döneminin
geçirileceğine inanıyorlar.
Maori
gelenekleri, 2012’de insanlardaki yanılsama örtüsünün kalkacağını ve
fiziksel ile ruhsal düzlemlerin birleşeceğine inanmaktadırlar.
Afrikalı Şamanlar da 2012’den bahsediyor. Örneğin Zulular, 2012’de
felaket olacağına inanıyor.
Mısır mitlerine göre 2012’nin sonu, gezegensel bilinçte meydana
gelecek bir değişimin müjdecisi olacaktır.
Tibet ve Yahudi Takvimleri, 2012’yi uzun bir dönemin sonu olarak gösteriyor.
Vedalar, yani Kutsal Hint Metinlerinde ışığa doğru yükseliş 2012 yılında başlıyor.
Brahma’nın
Nefes Verişi’nin 26.000 yıl sürdüğü kabul edilir. Nefes verişin sonunda, cennet
kapılarının açıldığı kozmik bir an gelir. İşte bu sessiz anda, insanoğlu için dönüşümsel
bir sıçrayış da dahil birçok mucizevi olay gerçekleşebilir.
Ülker Yıldız Kümesi (Pleiades) Takvimi, 21 Aralık 2012’de sonlanır.
Mayalar, 21 Aralık 2012’de Dünya’ya gelecek olan enerjinin
kişilerde ve gezegende var olan kundalini enerjisinin faaliyete geçeceğine
inanarak bu güne “Yaradılış Günü” adını vermişlerdir.
(Yukarıdaki
uygarlıklar ile ilgili metin, Diana Cooper’ın “Meleklerden Mesajlar” Maya Kitap
2011 kitabından alınmıştır)
Görüldüğü gibi özellikle Mayalar, çok
belirgin olarak 21 Aralık 2012 tarihini vermişler, diğer bazı uygarlıklar da
2012 yılını belirterek veya belirtmeden “Büyük Geçiş”, “Arınma Dönemi
Başlangıcı” gibi sıfatlarla belirttikleri bu zamanı tanımlamışlardır.
Kehanetleri ve takvimleri bir tarafa koysak
bile, 21 Aralık 2012 tarihi, astrolojik olarak da önemlidir. Öner Döşer’in
Büyük Uyanış kitabında belirttiği üzere, Dünya, Güneş ve Samanyolu
Galaksisi’nin merkezi aynı hizaya girecek; ayrıca Neptün, Plüton ve Uranüs
birbirleriyle etkileşime girecek şekilde dizilecekler. Neptün, yüksek
ruhaniliği, Plüton, dönüşümü ve Uranüs ise değişimi simgeliyor. Tüm bunların
Dünya’ya yüksek bir enerji olarak yansıyacağı belirtiliyor.
Bu
tarihten itibaren de Dünya, bulunduğu boyuttan kimilerine göre dördüncü boyuta,
kimilerine göre de beşinci boyuta frekans olarak yükselişini
gerçekleştirecektir. Bu frekans yükselmesinin Dünya’da fiziksel yansımasının
olup olmayacağı, olursa nasıl olacağı belki de sorulması gereken esas sorudur. Bilimin
de günümüzde kabul ettiği bir gerçek şudur: Tüm evren enerjidir. Evrende
frekansı en yüksek enerji ise, sevgi enerjisidir. Öner Döşer, kitabında 2012
stresinden kurtulmanın ilacının sevgi enerjisine bağlanmak olduğunu; bu nedenle
tahammülü, hoşgörüyü artırmamız gerektiğini, ardından da kişisel egoyu aşmanın
gerekliliğinden bahsetmekte ve bu şekilde dünyanın artan frekansına ancak uyum
sağlayabileceğimizi büyük tarihi kişilik ve düşünürlerden verdiği alıntılarla belirtmektedir.
Sonuç olarak, 21 Aralık 2012 tarihi, dünya
için bir bitiş değil, yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilmelidir. Birçok
eski uygarlıkların kehanetlerinde, eski takvimlerde ve astrolojik haritalarda
da bu “değişim-geçiş” hattı zaten gözükmektedir. Dolayısıyla bu tarihi tamamıyla
görmezden gelmek veya gelmemek, kişilerin kendilerine kalmış bir durumdur. Kişisel görüşüm, büyük
felaketlerin olmayacağıdır. Büyük
felaketler haricinde, bizleri nelerin beklediğini kesin olarak bilemesek de, kadim
uygarlıkların birçoğunun da benzer şekillerde belirttiği gibi, daha arınmış bir
dünyaya bir adım daha yaklaştıracak ve “önemli potansiyeller taşıyan bir gün”
şeklinde nitelendirmek sanırım yanlış olmaz. Bu potansiyellerin ve sonuçlarının
neler olduğunu belki daha sonra, daha iyi değerlendirebiliriz, tüm dünya ile
birlikte…
SON SÖZ VE
DİĞER BAZI SEÇENEKLER: Sonuç olarak, Dokuz Kehanet romanı,
kişisel ve toplumsal gelişime/dönüşüme, ruhsal bir yolculuğa ve Yeni Çağ (New
Age) felsefesine inanan, ilgi duyan ya da merak eden kişilere tavsiye edilecek,
bazı kadim uygarlıkların “Altın Çağ” olarak da isimlendirdikleri ve ütopik
sayılabilecek bir dünyanın müjdesini de veren başarılı bir kitaptır. Kitaptan
uyarlanan filmi ise, seyredilmese de olur denebilecek türde, ancak kitabı
okuyamayacaklar için, yeterli olmasa da “anlayışlar”a ilişkin bir fikir
verebilecek tarzda vasat bir filmdir.
Eğer “Dokuz Kehanet kitabını
okuyup beğenirseniz, aynı yazarın bu ilk kitabının devam serisi olan ve Altın
Kitaplar’dan çıkmış olan kitaplarını da alıp okuyabilirsiniz. Bunlar, “Onuncu Kehanet” ya da “Kehanetlerin Gizemi” isimli kitaplar
olabilir. Romandan daha farklı olarak, eğer kehanetler ile ilgili, tarihte
gerçekleşmiş ve gerçekleşmesi beklenen kehanetleri de kapsayan daha geniş
kapsamlı bir kitap isterseniz, Ege Meta Yayınlarından çıkmış olan “Kehanetler ve Kâhinler“ isimli kitap,
uygun bir seçenek olabilir. Ya da 21 Aralık 2012 tarihinde takvimleri biten
Maya uygarlığının kehanetlerini okumak isterseniz Sınır Ötesi Yayınları’ndan
çıkmış olan “Maya Kehanetleri”
isimli kitabı alabilirsiniz. Bu kitaplardan biraz daha farklı olarak dünyanın
yakın bir zamanda tümüyle bir foton kuşağına gireceğine ilişkin iddiadaki bir kitap olan ve Siriuslular ile
kurulan bağlantı sonucu yazıldığı belirtilen Akaşa Yayınları’ndan çıkmış olan “Galaktik İnsan” isimli kitap da başka
bir seçenek olabilir.
21 Aralık fenomeniyle ilgili son bilgileri ve tartışmaları
öğrenmek isterseniz, Türkiye’de astrolojinin önemli isimlerinden Öner Döşer’in
2010 yılında yayınlanan “Büyük Uyanış
2012: Öncesi ve Sonrası” kitabını alabilir, hatta kendisiyle birlikte,
Sirius Ufo Uzay Bilimleri Başkanı Haktan Akdoğan’ın birlikte konuşmacı olarak katılacakları,
15 ve 16 Aralık 2012 tarihlerinde aynı konuşma program içeriği ile sunulacak
olan İstanbul Taksim Martı Otel’deki “2012
ve Ötesi” isimli toplantıya da _yer kaldıysa_ katılabilirsiniz.
Biraz da filmlerden
söz edersek, “What The Bleep Do We Know?
(Ne Biliyoruz ki?)” isimli yarı belgesel de, mevcut yaşantımızda durumumuza
daha farklı olarak spiritüel ve kuantum dünyasından bakmayı sağlayarak, bilim
ile spiritüalitenin başarılı bir sentezini oluşturuyor. Başarı kazanan bu
filmden sonra, seriyi takip eden yine kuantum dünyasına kendi hayatımız
açısından bakan “Down The Rabbit Hole isimli
ikinci filmi de çekilmiş ve ülkemizde DVD olarak Kanal D Video’dan ”Tavşan
Deliği” ismiyle yayınlanmıştı. Mevcut yaşantımızı sorgulatan,
yaşantılarımızın niçin istediğimiz gibi gitmediğini araştıran ve dünyada birçok
uzmana danışılarak hazırlanan belgesel türdeki ve Tom Shadyac yönetmenliğindeki
2011 yapımı “I am”(Ben) isimli filmi
de internette bulup seyretmenizi tavsiye ederim. T. Sadyac’ın yaşadığı önemli
bir bisiklet kazası sonrası çektiği bu filmden başka, yine aynı dönemde “Happy” isimli belgeselin de yapımcısı
olmuştu. Bu belgesel, insanların nasıl ve nelerden mutlu olduğuna dair, araştıran
ve sorgulayan ve tabii gülümseten bir belgeseldi. Bir de, Steven Spielberg’in
Philip K.Dick’in bir öyküsünden uyarlayıp yönettiği “Minority Report_Azınlık Raporu” bilimkurgu filmini de henüz seyretmediyseniz
seyretmenizi özellikle tavsiye ederim. Filmde, Agatha isimli bir kâhine ve
yardımcıları sayesinde geleceğin kontrol edilmesi ve böylelikle suçların
önlenmesi konu ediliyordu. (Filmin Fragmanı aşağıda)
BLOG NOTU:
Yukarıdaki incelemem, ilk olarak Gölge e-Dergi’nin Aralık 2012 tarihli 63’ncü sayısında
yayınlanmıştır. Derginin diğer yazılarını okumak için, ister dergiyi pdf formatında http://www.mediafire.com/?7l30ln5dmhhm58w adresinden bilgisayarınıza indirebilir;
isterseniz http://issuu.com/golgedergi/docs/golge_e-dergi_aralik_2012_sayi_63
adresinde flash formatında indirmeden online olarak okuyabilirsiniz. Gölge e-Dergi’nin
arşivine http://golgedergi.blogspot.com/
adresinden ulaşabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder