Varken dağıtırız, yokken şükrederiz. Cüneyd
Bağdadi
MUHARREM’İN 10’U: AŞURE
GÜNÜ ve TARİHİ GEÇMİŞİ (ASHURA DAY AND IT'S HISTORY)
Aşure (ya da Aşura), Arapça’dan gelme olup “On (10)”
anlamındaki “aşara” kelimesinden türemiştir. Bu kelimenin İbranice kökenli
olduğunu iddia eden uzmanlar da mevcuttur. “Aşure” kelimesi, uzun zaman
içerisinde iki temel anlama bürünmüştür. Birincisi, İslamiyet’teki Hicri
takvimdeki ilk ay olan Muharrem ayının onuncu günü anlamında, ikincisi de
herkesin bildiği aşure (tatlısı) anlamındadır.
Önce ilk anlamından ve bunun da geçmişinden
başlayalım: Aşure (Günü), henüz İslam dininde kutlanmıyor iken daha önceki
dinler ve peygamberleri tarafından gün olarak _belki aynı ya da farklı isimlerle_
kutsal bir gün olarak biliniyordu. Bu kutsal güne dair, üstelik farklı dinlerde
olmasına rağmen kabul edilen birçok önemli olay bulunmakta veya
yakıştırılmaktadır. Bazı din ve tarih araştırmacıları bahsi geçen önemli
olayların hepsinin bu günde olamayacağını, elde mevcut yeterli kanıt olmadığını
belirtmektedirler. (İlgili araştırma ve incelemelerden Dr. Eyüp Baş’ın
araştırmasına aşağıdaki ilgili linkten ulaşabilirsiniz). Özellikle aşağıda
belirtilen ilk üç önemli olayın bu günde olduğu yönünde görüş birliği oluşmuş
gibidir. Yine de bahsi geçen tüm bu olayların bir kısmı bile eğer bu günde oldu
ise, bu açıdan oldukça kayda değer bir gün olduğu şüphesizdir. Bu önemli
olaylar şunlardır:
1. Hz. Musa (a.s.), kavmi ile kaçarken Firavun
‘un ordusu Kızıldeniz’de boğulmuş ve aşure gününde kurtulmuşlardır.
2. Hz. Nuh (a.s.), gemisini Cûdi Dağı'nın üzerine aşure gününde demirlemiştir.
3. Hz. Âdem'in (a.s.) tövbesi aşure günü kabul edilmiştir.
4. Hz. Yunus (a.s.), balığın karnından aşure günü kurtulmuştur.
2. Hz. Nuh (a.s.), gemisini Cûdi Dağı'nın üzerine aşure gününde demirlemiştir.
3. Hz. Âdem'in (a.s.) tövbesi aşure günü kabul edilmiştir.
4. Hz. Yunus (a.s.), balığın karnından aşure günü kurtulmuştur.
5. Hz. Yusuf (as), kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan
aşure günü çıkarılmıştır.
6. Hz. İsa (as) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
7. Hz. Davud'un (a.s) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
8. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail (as) doğmuştur.
9. Hz. Yakub'un (a.s.) oğlu Hz.Yusuf (as)'ın hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.
6. Hz. İsa (as) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
7. Hz. Davud'un (a.s) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
8. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail (as) doğmuştur.
9. Hz. Yakub'un (a.s.) oğlu Hz.Yusuf (as)'ın hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.
Aşure
gününde oruç tutmak da yüzyıllar boyu yaygın bir gelenek ve ibadet olmuştur.
Üstelik sadece İslamiyette değil, Yahudi toplumunda da. Hatta, Yahudi
toplumunun en kutsal ve önemli günü kabul edilen Yom Kippur (Kefaret) Günü’nün
de Aşure Günü ile benzerliği dikkat çekicidir. (Bakınız: Aşağıda, Aşure Günü
ile ilgili Dr. Baş araştırması-Sayfa:6) Acaba
başlangıçta her iki dinde de bu gün, aynı zamanda kutlanmış; Yahudilerin
Gregoryen takvime geçişi ile farklı zamanlarda kutlanmaya başlamış olabilir mi?
Bu konunun daha iyi araştırılması gerekiyor belki de…
İslam Tarihinde Hicri 680 yılı, Muharrem
ayının 10’unda Kerbela Olayı (Savaşı) meydana gelmiş ve Hz. Muhammed’in (s.a.v)
torunu Hz. Hüseyin ve beraberindekiler çölde etrafları sarılarak susuzluğa
bırakılmış ve sonra da şehit edilmişlerdir. Emevi döneminden itibaren aşure
günüyle ilgili olarak zaman zaman Sünni ve Şii’ler arasında kutlama/acı çekme
kutuplaşması yaşanmış ise de zamanla bu durum yumuşamış ve günümüzde de Sünni
vatandaşlarımızın Hz. Hüseyin’in katlini tasvip etmedikleri halde kutladıkları;
Alevi vatandaşlarımızın ise matem tuttukları bir gün halini almıştır.
OSMANLI DÖNEMİNDE AŞURE GÜNÜ
GELENEĞİ:
“Hicret senesinin başı olan Muharrem ayının
onuncu gününden başlamak üzere, Muharrem sonuna kadar İstanbul’un bütün
evlerinde iki kase olsa da aşure pişirmek uğur ve bereket sayılırdı. Her
sınıftan kimseler buna özen gösterir ve özellikle onuncu gün pişirmeye dikkat
ederlerdi. Aşure pişirilmesi, Nuh Peygamber’in sünneti olarak da herkesçe kabul
olunmuş ve İslam’ın ortaya çıkmasından sonra da buna uyulmuştur. Ekseriya
hayırseverler aşure pişirip halka ve bilhassa fukaraya dağıtmak için imaretler
ve vakıflar yapmış ve masrafı karşılayacak gelir bırakmışlardı…
…Osmanlılar dönemi boyunca aşure
geleneğinde öncelik Saray’a aitti. Muharrem ayının 10’ncu günü Topkapı Sarayı
mutfaklarında pişirilecek aşure için Kilar-ı Has’tan gereken malzeme verilir,
birkaç gün önce hazırlıklara başlanırdı. Saray aşuresini helvacıbaşılar
pişirmekteydiler. Büyük kazanlarda hazırlanan aşureden ilk olarak özel bir
törenle padişaha, harem halkına
sunulması, sonra devlet ileri gelenlerine, imaretlere, halka dağıtılması
adetti... Saray matbahlarının her birinde iki ve dört kulplu büyük kazanlarda
buğday, incir, üzüm, kayısı kurusu, nohut, bakla vb. malzeme ile “daneli” denen
aşureler pişirilir, 10 Muharrem gecesi sırık hamallarınca taşınan 50-60 kazan,
Yıldız Talimhane Meydanı’na götürülerek düzgün bir sıra halinde dizilirdi.
Sabah erkenden Matbah-ı Amire Müdürü, vekilharc ve helvacıbaşılar resmi
giysileriyle meydanda hazır beklerler, seccadecibaşının aşure dağıtımının
padişahın buyruğu olduğunu duyurmasından sonra Matbah-ı Amire Müdürü dua eder,
amin diyen halka parmaklıklı kapılar açılır, her kazanın önünde kuyruklar
oluşur ve beraberinde getirdikleri kaplara aşureler doldurulurdu. Bu sırada
disiplinin sağlanamadığı, görevlilerin tepeden tırnağa aşure bulaşığına
battıkları, hatta hücum edenler arasında kazana düşenler olduğu da görülürdü…”
(Dr. Eyüp Baş araştırmasından alıntıdır)
AŞURE TATLISININ GEÇMİŞİ VE
SEMBOL DEĞERİ:
Aşure gününde ve günümüze kadar bu isimle
anılan tatlının tarihi geçmişinde kesin olarak bilinen husus, Hz. Nuh’un büyük
tufan sonrası gemisinin karaya oturması sonrasında, yiyecek olarak fazla da bir
şey kalmayınca gemide kalan tüm malzemeler toplanmış ve bundan bir çeşit çorba
türü yemek yapılmıştır. Bu yemek, yani günümüzdeki aşure, kurtuluş zamanında şükür
orucu ile birlikte yenmiş ve bu gelenek yüzyıllar boyu devam etmiştir. Halen,
dış ülkelerde “Noah’s Pudding”_ yani “Nuh’un Tatlısı” ya da “Nuh Pudingi”
şeklinde isimlendirilen Türk tatlısı