Van Gogh’un Anısına…
Resime ilgim olmasına rağmen, ressam Vincent van Gogh ile ilgili bildiklerim oldukça sınırlıydı. Depresyonlar yaşamış birisi olduğunu ve yaşadığı bunalımların birinde de kulağını kestiğini biliyordum. Bir de kullandığı değişik bir teknikle; kalın fırça darbeli ve renk cümbüşü içerisindeki resimlerini az çok tanıyordum. Van Gogh Alive sergisine gidene kadar bildiklerim bunlardan ibaretti. Birkaç hafta önce sergisini gezdikten ve bugün de Van Gogh’un doğum günü olması dolayısıyla, biraz sanat albümü karıştırıp bu yazıyı kaleme aldım.
Abdi İbrahim İlaç Firması’nın sponsorluğunu yaptığı Van Gogh Alive Sergisi’ne sergi demek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Çünkü bilinen sergi formatından oldukça farklı olan bu “izlence”de teknolojinin tüm imkanları kullanılıyor ve çok boyutlu bir gösteri sunuluyor. Sergi, 10 Şubat-15 Mayıs 2012 tarihleri arasında Karaköy-İstanbul Modern, Antrepo 3’de ziyaret edilebilir. 15 Ekim-30 Aralık tarihleri arasında da Ankara’da sanatseverlerle buluşacak bu etkinlikte Van Gogh’un 3000’i aşkın dijital imajı ses, ışık ve renk cümbüşü içinde sunuluyor.
Karanlık olan bu ortama girdiğinizde önce ressamın yaşadığı dönemin etkili ve güzel klasik müzik eserlerini duyuyorsunuz. Sonra dev ekranlara, duvarlara ve hatta tavana yansıtılan görüntülerle bu müziklerin gayet güzel örtüştüğünü fark ediyorsunuz. Sanatçının en kayda değer eserlerini seyrederken, mektuplarından derlenen düşüncelerini de okuyor ve bu duygulu sanatçının yaşadıklarına ve bıraktığı eserlere bakıp şaşırıyorsunuz. Çünkü Van Gogh, çok fazla sayıda resim yapmasına rağmen, yaşarken sadece bir resmini sattırabilmiş.
Delilik ile dâhilik arasındaki ince çizgide gidip gelen sanatçının kısa yaşam öyküsü de şöyle:
Vincent Van Gogh, 30 Mart 1853’te Hollanda’nın güneyindeki Zundert kasabasında papaz bir babadan dünyaya geldi. İlginç olan şu ki, bir yıl önce 30 Mart 1852’de aynı isim konmuş kardeşi ölü olarak dünyaya gelmişti. Bu travmatik olay hayatını dolaylı olarak etkiledi. Resim yapmaya başlamadan önce birçok işte çalıştı, fakat beceremedi. Bunlar, aile işi olan resim ticareti, vaiz rahipliği, gönüllü öğretmenlik, kitapçılık gibi işlerdi. 21 yaşında iken aşkına karşılık bulamadı. Aynı durum, 28 yaşında iken kuzinine olan karşılıksız aşkı ile tekrar başına gelir. 1880 yılında varlıklı kardeşi Theo’nun tavsiyesi ile resime başlar. Akademik resim eğitimi, gerek sağlık durumu gerekse akademik sanata güvensizliğinden dolayı eksik kalır. Döneminin birçok