İki aylık olarak yayınlanan NOTOS
Edebiyat ve Öykü Dergisi’nde amatör yazarlar için her sayıda bir resim veya
fotoğraf yayınlanarak bu resim/fotoğrafa uygun olabilecek, 400-900 kelime ile
sınırlı olacak bir öykü kurgulamaları istenmekte. Gönderilen bu öyküler bir
sonraki sayı için değerlendirilmekte ve en uygunu seçilip yayınlanmakta. Böylece, en
azından bir yazar adayının öncelikli olarak kendisi ile yarışması, bunun
paralelinde de yayınlanmayı hak eden öykü ile kendi yazdığını kıyaslayarak; kendi
kurgusunu, dilini, hatta hayal gücünü fark etmesi amaçlanmakta. Resim veya
fotoğrafın derinliğine ne kadar yaklaşılırsa öykünün de o denli başarılı kabul
edileceği dergide belirtiliyor. Elbette uygun bir üslup ve kurgu sağlanarak…
NOTOS Öykü’nün
Ağustos-Eylül (35’nci) sayısında İspanyol ressam El Greco’nun “Fabula”isimli tablosu yayınlandı ve yine amatör yazarlardan bu resme uygun bir öykü
kurgulamaları istendi. Derginin 36’ncı sayısında (Ekim-Kasım 2012 Sayısı) gönderilen
öykülerden bu resme en uygun olarak Özge Kahraman’ın “Tek İstedikleri Benim”
öyküsü seçilmiş. Bence güzel bir öykü kurgulanmış. Ben de bu resim için
“Unutulmaz Üçlü” öyküsünü kurgulamış ve göndermiştim. Aşağıda, göndermiş
olduğum “Unutulmaz Üçlü” öyküsü ve ilgili resim bulunmakta. İsterseniz önce
sayfanın ortasındaki resme bakarak siz de kafanızda bir öykü oluşturmaya çalışıp,
sonra okuyabilirsiniz. Amatör yazarlıkta kendinizi denemek istiyorsanız Notos
Edebiyat ve Öykü Dergisi’ni alıp ister serbest konulu, isterse belirlenen resimlere
göre yazdığınız öykülerinizi gönderebilirsiniz...
Derginin 36’ncı sayısında ayrıca kapak konusu olarak bilimkurgunun ana
konularından ütopya-distopya (geleceğin aydınlık ve karanlık toplumu) edebiyatı
inceleniyor.
BİR RESİM, BİR ÖYKÜ – 1
UNUTULMAZ ÜÇLÜ
Hayatımın ışığı Isabella, mutluluğumuzun kaynakları
çocuklarım Angelika ile Pedro,
Hepinizi çok özledim. Hepiniz rüyalarımda
benimle konuşuyorsunuz. Az kaldı, biliyorsunuz. On dokuz gün sonra size
kavuşuyorum. Bu mektubumu aldığınızda daha da az kalmış olacak. Kızım Angelika
ve oğlum Pedro, size güzel hediyeler getireceğim yine. Ama söylemem, sürpriz
olsun. Ah Isabella, senin kokunu öyle özledim ki, bilemezsin. Sen şimdi yine,
benim kocam aç kalıyor mudur, acaba istediği şeyleri yiyebiliyor mudur diye
merak ediyorsundur. Merak etme, seninkiler kadar güzel olmasa da bazen güzel
yemekler de çıkıyor burada.
Yalnız bu aralarda hemen hiçbirimizde
keyif kalmadı. Talihsiz bir şeyler oldu ve sihir birden bozuldu. Bizlerde keyif
yokken seyirciyi nasıl keyiflendireceğiz hiçbirimiz bilmiyoruz. Feliciano,
biliyorsun kendisi sirkin sahibi olarak burada elinden geleni yapıyor. Gülüyor,
bizlere takılıp fıkralar anlatıyor, ama hiçbirimiz o üçlüyü unutamıyoruz. Hepiniz
hatırlarsınız, beni uğurlamaya geldiğiniz o sabah önce o yaramaz oğlanı
görmüştünüz. Biz konuşurken, önce yanımıza gelmiş ve Pedro’nun elindeki küçük
fıstık torbasını kapmıştı. Uzağa kaçıp sevinç çığlıkları atmış ve sonra tekrar
yanımıza gelmişti. Fıstıklar bitmişti tabii. Sonra da küçük Angelika’mın beyaz
şapkasını kafasından kapıp kaçmış ve kendi başına takmıştı. Biz gülmekten
kırılırken o sevinç çığlıkları atıp etrafta koşturup duruyordu. Evet, yaramaz
ama çok zeki bir şempanzeydi. Sonra koşturarak gelen Antonio’yu görmüştünüz. Paco’ya
kızıp derhal şapkayı iade etmesini söylemişti. Paco da hemen getirmiş ve
şapkayı Angelika’ya verdikten sonra aynı ona öğretildiği şekilde onun elini nazik
bir şekilde tutup öpmüş ve başını öne eğip mahcup şekilde durmuştu. Antonio,
daha 12 yaşında olmasına rağmen gerçek bir liderdi. Tüm bu numaraları onlara nasıl
öğretirdi ve onlar da nasıl yaparlardı hepimiz şaşar kalırdık. Tabii bir de
Ricardo vardı. Antonio ile Paco’nun arasına, sonradan Feliciano’nun isteği ile
katılan üçlünün son halkası. Sizler onu görmediniz. Çok temiz, biraz safça bir
adamcağızdı. Hiç kimseye bir zararı olmayan Ricardo,
sesini fazla yükselterek konuşanlardan korkar kaçardı. Ama öyle içten bir gülüşü vardı ki… Bunların üçünü de gösteride görmeliydiniz. Bizim gezici sirke, bu yazın başında katılmalarına rağmen birbirlerine ve bize hemen uyum sağlamışlar ve her gittiğimiz yerde dakikalarca alkışlanmışlardı.
sesini fazla yükselterek konuşanlardan korkar kaçardı. Ama öyle içten bir gülüşü vardı ki… Bunların üçünü de gösteride görmeliydiniz. Bizim gezici sirke, bu yazın başında katılmalarına rağmen birbirlerine ve bize hemen uyum sağlamışlar ve her gittiğimiz yerde dakikalarca alkışlanmışlardı.
Sahneye önce Ricardo ile Paco çıkardı. Paco, Ricardo’yu
yere düşürür, cebinden parasını alır, türlü muzipliklerle onun dalgasını
geçerdi. İzleyiciler bunlara kahkahalarla gülüp iyice çoşarlardı. Sonra sahneye
Antonio gelirdi. Aynı şeyleri Ricardo’ya tekrar yapmak isteyen Paco’ya izin vermez, her yapmak istediği muziplikte onu
cezalandırırdı. Tek ayakla durma cezası alan Paco biraz durduktan sonra seyircilerin oturduğu yere kaçıp şişmanca bir
kadının veya adamın arkasına saklanmaya çalışırdı. Ya da hiç konuşmama ve ses
çıkarmama cezası alınca, yine seyircilerin arasına kaçıp cezaya uyar; ellerini
ve mimiklerini kullanarak seyircinin alkışlı desteğini alıp kendi lehine
kullanırdı.
Sonra son bölümde olan karanlıktaki gösteri başlardı. Tüm ışıklar
tamamen kapatılır, seslerin de kesilmesi sağlanırdı. Derken Antonio elindeki
ateşi yakar ve ışık kaynağını tutuşturmak için ona üfler; diğer ikisi de ona
yardımcı olurdu. Bu, gerçekten sihirli bir andı. Herkes çadırın içinde
soluklarını tutmuş şimdi ne olacak diye merakla bekleşirdi. Sonra bu ışığı alan Paco etraf hala karanlık
iken sahneden çıkıp seyircilere doğru gider, seyircilerin önlerinden bir sağa
bir sola koştururdu. Çocukların neşeyle bağırışlarını, coşkulu heyecanlarını
görmeli ve duymalıydınız. Elindeki ışıkla bazen bir küçük çocuğun yanında
durur, onunla şakalaşır daha sonra bir başka yere yönelip başka bir çocukla da
şakalaşırdı. Çocukların birçoğu sevinç çığlıkları ile Paco’nun yanlarına gelmesini isterler ve bağrışırlar; kimisi de
yanına gelince ondan korkup anne-babasına sarılırdı. Gösterinin sonunda bu
unutulmaz üçlü seyirciyi selamlar, sonra üçü birbirlerine neşeyle sarıldıktan
sonra Paco, Antonio’nun omzuna çıkardı. Seyirci bunları hemen bırakmaz,
dakikalarca alkışladıktan ve bunlar da sahnenin her bir tarafına gidip
seyirciyle vedalaştıktan sonra ancak sahneye biz çıkabilirdik.
Sirkimizin neşesi bu üçlü artık yok. Sonun başlangıcı bir
sağanak yağmurla başladı. Geçtiğimiz hafta, akşamki gösteriye saatler varken
dışarıda oynayan ve eğlenen bu üçlü yağmura tutulmuş ve ormanda saklanmışlar.
Bünyesi zayıf olan Antonio, akşam hastalandı ve gösteri onlar olmadan yapıldı.
Paco ve Ricardo, Antonio olmadan gösteriye çıkmayı kabul etmediler.
Feliciano’nun getirdiği doktor, “Hemen hastane” deyince apar topar hastaneye
yetiştirdik. İki gün…Yalnız iki gün dayanabildi o küçük beden. Kimi kimsesi de
olmayınca onu buradaki mezarlığa defnetmemizin uygun olacağını kararlaştırdık.
Defin sonrası Ricardo ve Paco mezarın başından ayrılmadılar. Akşamına gelirler
diye düşünmüştük, ne büyük bir hata! Gelmediler. Ertesi gün şehirde hepimiz
aradık, taradık ama bulamadık. Aramalarımız, ümidimiz azalarak bugüne kadar
devam etti. Sanki buhar olup uçtular.
Bundan sonra
gideceğimiz iki şehir daha kaldı. Sevilla’da işimiz bitti. Yarın sabah
Cordoba’ya hareket ediyoruz. Havalar da gittikçe soğumaya başladı. İki gün önce
yağmur yağdığında seyircimiz biraz daha azaldı. Yağmurlu havaları artık
sevmiyorum. Her gittiğimiz şehirde en az bir hafta kalıyor, hatta
gösterilerimiz beğenilince ve daha çok seyirci gelince biz de kalış süremizi
ona göre uzatıyorduk. Bu kez öyle
olmayacak. Feliciano’nun Harikalar Sirki, bu kez son iki şehirde daha az süre
kalıp eve dönecek. Her zamankinden çok özlemiş olarak sizleri öpüyorum.
Kocan ve Babanız
Sergio Geraldo Jimenez
MERAKLISI İÇİN İLGİLİ
LİNKLER:
"Bir Resim-Bir Öykü-2: Benim Gözümden..." isimli öyküm burada.
NOTOS Edebiyat ve Öykü Dergisi’nin internet sayfası burada ve burada.
NOTOS Edebiyat ve Öykü Dergisi’nin internet sayfası burada ve burada.
NOTOS Edebiyat ve Öykü Dergisi ile ilgili Vikipedi sayfası burada.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder