EDEBİYATTAN
SİNEMAYA UYARLAMALAR–9
Bu ay, bir roman veya çizgi roman uyarlaması değil,
bir öyküden uyarlamayı daha doğru bir ifadeyle bir öyküyü ve bu öyküden
esinlenerek yapılmış filmini inceleyeceğiz. Öykümüz ve filmimiz: “Blow Up”, Türkçe’ye
uyarlanmış ismiyle “Cinayeti Gördüm”.
BİR FOTOĞRAFÇININ OBJEKTİFİ
VE YAŞADIKLARI İLE İLGİLİ “CİNAYETİ GÖRDÜM” ÖYKÜSÜ VE KİTABI:
Julio Cortazar’ın “Oyunun
Sonu” (End Of The Game) isimli öykü kitabında, orijinal ismiyle “Las Babas del Diablo”;
İngilizce’ye “Devil’s Drool” olarak çevrilen bir öyküsü de bulunuyordu. Türkçe’ye
“Şeytan’ın Saçmalaması” ya da “Şeytan’ın Salyası” olarak çevrilebilecek,
çeşitli imgelerle yüklü bu öykünün ismi, bir filme esin kaynağı olduktan sonra;
öykünün sonraki basımlarında ismi değişecek ve “Blow Up” (“Büyütme” veya “Şişirme”)
ismini alacaktı. (Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisine göre Cortazar’ın
öyküsünün Türkçe isim karşılığı olarak “Blow Up”= ”Büyüdükçe” olarak anlamı
gösterilmektedir.) Daha sonradan öyküye ve filme verilen “Cinayeti Gördüm”
ismi, muhtemelen pazarlaması daha kolay olduğu ve daha cazip bir isim olduğu için tercih
edilmiştir.
Bu öykünün konusu basitti ve
öykü de kısa bir öyküydü. Paris’te yaşayan Şili asıllı bir çevirmen olan
Roberto Michel, boş zamanlarında amatör fotoğrafçılık da yapmaktadır. Bir gün yaptığı
yürüyüş sırasında bir parkta bir çift görür. Aralarında bir anne-oğul kadar yaş
farkı olan bu çiftin birbirlerini daha yeni tanıyan veya yeni tanışmış kişiler
olduğunu fark eder ve onları gözetlemeye başlar; en uygun anlarında da
fotoğraflarını çeker…Öykü, bu olayın görüntüsünde anlatıcı Michel’in karmaşık
duygu, düşünce ve tepkilerine ağırlık veriyor.
Can Yayınları’nın “Cinayeti
Gördüm” ismiyle yayınladığı öyküler, yazar Cortazar’ın iki farklı öykü
kitabından derlenen toplam 13 öyküden oluşmaktadır. Bu kitaptaki öykülerin çoğu
“Final del Juago (1956)_ End Of The Game” isimli öykü kitabından ve daha azı da
Bestiario (1951) ile Las Armas Secretas (1964) isimli öykü kitaplarından derlenmiştir.
Türkçeye nitelikli bir çeviri olarak hem bir yazar hem de bir çevirmen olan
Nihal Yeğinobalı tarafından kazandırılmıştır. İlk baskısını 1996 yılında yapmış
olan öykü kitabı halen son baskısı olan 3’ ncü baskısını 2009 yılında yapmıştır.
“CİNAYETİ GÖRDÜM” ÖYKÜSÜNDEN
BAZI SATIRLAR:
“ …Tükenmişlikle baş etmenin birçok yollarının en iyilerinden biri
fotoğraf çekmektir; insan bu beceriyi çok erken yaşta edinmeli, çocuklara
öğretmelidir; çünkü disiplin, estetik eğitim, keskin göz, sağlam sinirli eller
gerektirir. Sıradan bir foto muhabir gibi pusuda yatıp yalanlar yakalamak,
Downing Sokak No. 10’dan çıkan VIP’lerin şapşal silüetini şipşaklamak değil
benim söylediğim. İnsan elinde fotoğraf makinesiyle dolaşırken hangi konuda
olursa olsun gözünden hiç bir şey kaçırmamakla sanki yükümlüdür. Güneş
ışınlarının birden kıvançla eski bir duvardan yansımasını, bir somun ekmek, bir
şişe sütle evine giden bir kız çocuğunun saç örgülerinin kopardığı koşuyu
kaçırmamak zorundadır. Fotoğrafçı her zaman makinesinin sinsice yaptığı
baskılara karşın kendi kişisel dünya görüşünde direnmeye çalışır…
… Her şeyi makinenin penceresine sığdırarak fotoğrafını çektim.
İkisinin de beni görmüş olduklarını o zaman anladım. Durmuş bana bakıyorlardı.
Çocuk şaşırmış, soru sorar gibiydi. Ama kadın sinirlenmişti; yüzü de gövdesi de
sımsıkı bir düşmanlık belirtiyordu: oyuna gelmiş ufak kimyasal bir hayale
yansıyarak küçük düşmüştü…
…Kadın kimsenin izinsiz
fotoğraf çekmeye hakkı olmadığını söyleyerek filmi ona vermemi istedi. Düzgün
bir Paris aksanı taşıyan, tınısıyla canlılığı giderek artan buruk, duru bir
sesle. Bana gelince, filmi elimden alıp almayışı umurumda değildi. Gelgelelim
beni tanıyan kime sorarsanız söyler size: Benden bir şey isteyecekseniz
tatlılıkla isteyin. Bu yüzden ben de kamuya açık yerlerde fotoğraf çekmenin
yasak olmadığı, tersine özel ve tüzel kişilerce onaylandığı görüşünü dile
getirmekle yetindim…” (Can Yayınları- 3 ncü Baskı Kasım 2009)
YAZAR JULİO
CORTÁZAR KİMDİR?
Gerçek ve tam ismiyle Jules
Florencio Cortazar, sonradan tanınan ve bilinen ismiyle Julio Cortazar, 26
Ağustos 1914’de Brüksel’de (Belçika) doğdu. Aslında Arjantin’li olan yazar,
kısa hikaye, roman ve deneme yazıları ile ünlendi. Ailesinin yaşadıkları
yerleri değiştirmeleri ile Zürih, Barselona gibi yerlerde kısa süreli kaldı ve
anne babasının boşanmaları ile tekrar Buenos Aires’e döndü. Arjantin’de öğrenim
gördükten sonra, öğretmenlik ve çevirmenlik yaptığı sıralarda Peron hükümetinin
uygulamalarından duyduğu düş kırıklığıyla ülkesini terk ederek Paris’e
yerleşti. 1981’de Fransız uyruğuna geçti ama Arjantin vatandaşlığından da
ayrılmadı.
1950’li yıllarda 40’lı yaşlarında yayımlanan Hayvan Öyküleri, Oyunun
Sonu, Gizli Silahlar isimli öykü kitaplarını, 1963’de başyapıtı kabul edilen
Seksek isimli romanı izledi. Bu romanında geleneksel romanın olay örgüsünü
altüst eden bir yapı kurdu. Üstelik belli bir sona ulaşmayan açık uçlu bir
romandı. Ayrıca, Manuel’in Kitabı ve Mırıldandığım Öyküler kitapları da önemli
eserleri arasındadır. Edgar Allan Poe’nun yapıtlarını İspanyolca’ya çeviren
Cortazar, son yıllarında kendini insan haklarına adadı ve UNESCO’da çalıştı. 12
Şubat 1984’de 70 yaşında Paris’te öldü.
Meslektaşı ve vatandaşı Borges ile birlikte çağdaş
Arjantinli yazarların en büyüklerinden biri kabul edilir. Latin Amerika
öykücülüğü denilince akla önce Jorge Luis Borges, sonra Cortazar gelir. Her
ikisi de “büyülü gerçeklik” denilebilecek alanda yazmışlardır. Cortazar’ın, öykülerde
biçime daha önemli katkılar yaptığı, daha yaratıcı olduğu ve düşünce kalıplarını kırdığı savıyla Borges’dan üstün tutanlar da_ az sayıda olsa da_ olmuştur. Eserlerinin çoğu Batı dillerine çevrilmiştir ve Latin Amerika düz yazısının yenilenmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Cortazar, öykülerinde fantastik öğelere yer vermiş, gerçek dünya ile olağandışı yaşantıları iç içe geçiren tarzda yazmayı benimsemiştir. Neredeyse tüm yazılarında, gündelik olaylardan düşsel bir dünyaya doğru bir kayma söz konusudur. Birçok öyküsüyle, okurlara adeta öykülerinin rüyada geçiyormuş hissini vermiştir. Ayrıca neyin doğru olduğu ve neyin doğru olmadığı sorularına yol açan üslubuyla da, okurlarda bir parça tedirginlik de yaratmıştır. Yazılarında genellikle “Varoluşçu tarz”ı benimsemiştir. Cortázar'ın edebiyat dışında ilgilendiği konular arasında mitoloji, antropoloji, psikoloji, boks, sinema ve fotoğrafçılık da yer almıştır.
biçime daha önemli katkılar yaptığı, daha yaratıcı olduğu ve düşünce kalıplarını kırdığı savıyla Borges’dan üstün tutanlar da_ az sayıda olsa da_ olmuştur. Eserlerinin çoğu Batı dillerine çevrilmiştir ve Latin Amerika düz yazısının yenilenmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Cortazar, öykülerinde fantastik öğelere yer vermiş, gerçek dünya ile olağandışı yaşantıları iç içe geçiren tarzda yazmayı benimsemiştir. Neredeyse tüm yazılarında, gündelik olaylardan düşsel bir dünyaya doğru bir kayma söz konusudur. Birçok öyküsüyle, okurlara adeta öykülerinin rüyada geçiyormuş hissini vermiştir. Ayrıca neyin doğru olduğu ve neyin doğru olmadığı sorularına yol açan üslubuyla da, okurlarda bir parça tedirginlik de yaratmıştır. Yazılarında genellikle “Varoluşçu tarz”ı benimsemiştir. Cortázar'ın edebiyat dışında ilgilendiği konular arasında mitoloji, antropoloji, psikoloji, boks, sinema ve fotoğrafçılık da yer almıştır.
YÖNETMEN ANTONİONİ’DEN
SIRADIŞI BİR ESİNLENME: BLOW UP
Blow Up filmi (IMDB Notu: 7.6), yönetmen Michelangelo
Antonioni’nin çektiği ilk İngilizce ve ikinci renkli filmidir. İngiliz-İtalyan
ortak yapımı bu sanat filminde bir moda ve model fotoğrafçısının yaşadıkları
konu edilir. Film, İngiltere’de Londra’da çekilmiştir. Filmin senaryosunu
yönetmen Antonioni’nin yanı sıra, Tonini Guerra ve Edward Bond birlikte
yazmışlardır.
Bu filme, aynı isimli öykünün
uyarlaması değil, ancak esinlenmesi diyebiliriz. Öykü ile film arasında
görünürdeki neredeyse tek ve esas ortak nokta, bir fotoğrafçının bir parkta bir
çifti fotoğraflamasıdır. Bunun sonrasında hem öyküdeki, hem de filmdeki her iki
kadının da çekilen filmi istemeleri her iki eserde ortak yanlardır. Öyküdeki
orta yaşlı kadın ve yeni yetme gencin yerini filmde daha genç bir kadın ve orta
yaşlı bir adam alır. Antonioni ve senaryo yazarı arkadaşları dönemin
müziklerini, modasını, kendini belli etmeye başlayan özgürleşme akımını göz
ardı etmemişler ve bunları filmde çok başarılı olarak kullanmışlardır. 1966
yılı yapımı olan filmde 68 özgürlük hareketinin belirtilerini de görürüz.
Filmin Fragmanı
Filmde yönetmenin kendi isteği ve ısrarı ile ilk kez bir İngiliz filminde insan vücudu tamamıyla çıplak olarak ve gizlenmeden gösterilir. O dönemde tabu olan ve sansür kurallarına aykırı olan bu çekimlerin ve yönetmenin tercihinin arkasında duran MGM Film şirketi, onay kodu almadan filmi gösterime sunmuş; bu durum Hays Kodu denen sansürleme mekanizmasının yok olmasına vesile olmuştur.
Filmde yönetmenin kendi isteği ve ısrarı ile ilk kez bir İngiliz filminde insan vücudu tamamıyla çıplak olarak ve gizlenmeden gösterilir. O dönemde tabu olan ve sansür kurallarına aykırı olan bu çekimlerin ve yönetmenin tercihinin arkasında duran MGM Film şirketi, onay kodu almadan filmi gösterime sunmuş; bu durum Hays Kodu denen sansürleme mekanizmasının yok olmasına vesile olmuştur.
Filmde gerilim dozu oldukça
düşüktür. Bir sanat ve dönem filmi olması dışında, daha çok düşünüp sorgulamak
ön planda gibidir. Gerek öykü yazarının, gerekse yönetmenin eserlerinde
kullanmayı sevdiği “Gerçek nedir? Kime göre ve nasıl bir gerçeklik?” soruları
öyküde de ve daha yoğun olarak filmde de belirgindir. Filmde bir cinayeti
fotoğrafladığını düşünen ve bundan emin olan Thomas, ilerleyen zamanla birlikte
bundan emin olmayacaktır, tıpkı filmi izleyenler gibi. Sinema eleştirmeni
Atilla Dorsay, yazmış olduğu “100 Yılın 100 Filmi” kitabında Blow Up filmini de
20’nci yüzyıldaki en önemli 100 film listesine almıştır.
FİLMİN BAZI AFİŞLERİ:
Çağdaş
sinemanın ünlü İtalyan yönetmeni Antonioni 29 Eylül 1912’de İtalya’nın kuzey
doğusundaki Ferrara şehrinde doğdu. Ekonomi eğitimi aldıktan sonra gazetelerde
film eleştirileri yazmaya başladı. Daha sonra da bazı yönetmenlerin yanında
senaryolar yazmaya başladıktan sonra kısa belgeseller çekmeye başladı. İtalyan
film endüstrisi içerisinde ilk uzun filmini 1950 yılında “Cronica di Un Amore”
ismiyle yönetti. Uluslar arası üne L’avventura (1959) filmi ile ulaştı.
Yönettiği filmlerle, 1960’ların sinemasını önemli ölçüde etkiledi. Bu
yıllardaki filmlerinde çağdaş insanın bunalımını inceledi. Kadınla erkeğin
iletişim zorluklarını, makineleşmiş ve insanlıktan çıkmış bir toplum karşısında
bireyin davranışlarını, geleceğin belirsizliğinden doğan varoluşsal bunalım
konularını filmlerinde kullanarak seyirciye başarıyla yansıttı. Özellikle
L’Avventura-1959 (Macera) filmi ile başlayıp La Notte-1960 (Gece) ve
L’Eclisse-1962 (Batan Güneş) ile tamamlanan; hatta kimi eleştirmenlere göre İl
Deserto Rosso-1964 (Kızıl Çöl) filminin de dahil olduğu filmleri, seyredilmesi
gereken ve olumlu eleştiriler alan yönetmenin filmografisindeki en önemli
filmlerdir. Bahsettiğimiz bu dört filmde de başrol oyuncusu olan Monica Vitti,
yönetmenin sevgilisidir.
Bireyin dünyasına eğilen, modern bireyin ikili
ilişkilerini anlatan, bunu da olay örgüsüyle değil doğal bir akışla yapan
Antonioni, 1985'te bir kaza geçirdi ve kısmi felç oldu. Usta yönetmen
konuşmakta da güçlük çekiyordu. Sağlığı yüzünden eskisi kadar üretken olamasa
da “film çevirmek benim için yaşamak demek” diyen Antonioni sinemayı hiç
bırakmadı. Çok ilginç bir eşzamanlılıkla, çağdaşı
İsveçli büyük yönetmen İngmar Bergman’la birlikte aynı gün, 30 Temmuz 2007
yılında 94 yaşında Roma’da öldü.
SON SÖZ VE BAŞKA BAZI
SEÇENEKLER:
Sonuç olarak eğer gerçeklik
ile gerçeküstünün karışımından hoşlanıyorsanız, yazarın incelediğimiz Cinayeti
Gördüm isimli öykü kitabını da beğeneceksiniz demektir. Blow Up filmi ise, günümüzün
dünyası ve önemli sayıda bir kesim için belki çok şey ifade etmeyebilirse de,
yine de 1960’larda başlayan özgürleşmenin yansımalarını ve çok iyi çekilmiş bir
sanat filmi görmek; ayrıca o dönem için bir filmde ilk olan bazı yenilikleri
görmek adına izlenebilecek önemli bir filmdir. Filmin sadece ismine bakarak, bir
gerilim veya macera filmi beklentisi taşımak, filmi izlemek isteyecekler için
hayal kırıklığı yaratabilir.
Aşağıdaki ilgili kitap veya film isimlerinin üstüne tıklayarak filmlerin fragmanlarını seyredebilir ve kitapların linklerine ulaşabilirsiniz:
Kitabın yazarı Cortazar ve filmin yönetmeni Antonioni ile
ilgili seçenekler şunlar
olabilir. Cortazar’ın Mırıldandığım Öyküler (Can Yayınları) kitabını alıp okuyabilirsiniz. Ya da başyapıtı
kabul edilen Seksek (Yapı Kredi Yayınları) romanını okuyabilirsiniz. Ya da Cortazar’ın etkilendiği, yine gerçek
ve gerçeküstüyü çok başarılı bir şekilde harmanlayarak eserler veren büyük yazar 968 sayfalık Edgar Allan Poe’nun “Bütün Hikayeleri” (İthaki Yayınları) eserlerini
alıp okuyabilirsiniz. Yönetmen Antonioni’nin ödül ve beğeni kazanmış ve iletişimsizlik,
yalnızlık üzerine kurulu üçleme filmleri olarak kabul edilen L’Eclisse -1962 (Batan Güneş), L’Avventura-1960 (Macera) ve La Notte-1961 (Gece) ya da Jack Nicholson’un oynadığı The Passenger (Yolcu) uygun seçenekler olabilir.
Başkalarını uzaktan gözetlemekle ve son zamanlarda dünyada ve daha çok ülkemizde
popüler bir konu haline gelen gizlice dinlemekle ilgili filmlerden bir seçkiyi
sunalım:
Yönetmen Brian de Palma’nın Blow Up filminden esinlenerek çektiği
bir ses teknisyeninin yaptığı ses kayıtları ile işlenmiş suçlara ilişkin olayları
çözümlemesini konu edinen “Blow Out”-1981(Patlama)
isimli başarılı gerilim filmini seyredebilirsiniz. Yine Brian De Palma’nın Hitchcockvari
bir gerilim filmi olan ve uzaktan birilerini takip etmekle ilgili Body Double-1984 (Sahte Vücutlar) filmini
seyredebilirsiniz. Gerçek bir başyapıt olan ve yönetmen Alfred Hitchcock’un tek
mekanda geçen filmi Rear Window-1954 (ArkaPencere) filmi de çok uygun bir seçenek olacaktır. Filmde, ayağı alçıdaki
bir haber fotoğrafçısı ile ona eşlik eden sevgilisi, karşı dairede tanık olunan
cinayet kuşkulu bir olayı çözümlemeye çalışıyorlar. Dinlemelerle ilgili olarak,
Francis Ford Coppala’nın “The Conversation”-1974 (Konuşma)
filmi de uygun bir seçenek olabilir. Yönetmen Coppala da Blow Up filminden
esinlenerek bu filmi yaptığını belirtmiştir. Filmde bazen devlet, bazen de özel
sektör adına dinlemeler yapan ve mesleği bir telekulaklık olan paranoyak bir adamın
(Gene Hackman) başından geçenler konu ediniliyor. Yine dinlemelerle ilgili
olarak seyretmenizi özellikle tavsiye edeceğim diğer film ise bir Alman filmi
olan Das Leben Der Anderen- 2006 (Başkalarının Hayatı) filmi. Bu film toplamda 27 farklı ödül almış. Eski Doğu Almanya’da
Stasi adlı gizli polis, binlerce kişiyi fişlemiştir. Amaç, başkalarının
hayatları hakkında her şeyi bilmektir. Son film olarak, kimi eleştirmenler
tarafından yüzyılın dedektiflik öyküsü olarak nitelendirilen All The President’s Men- 1976 (Başkanın Bütün Adamları) filmi de Amerika’da Watergate Skandalı olarak bilinen ve
dinlemelerle ortaya çıkan skandalın Beyaz Saray ile bağlantısını, iki gazetecinin
araştırmaları aracılığıyla sunuyor. Bu skandalın sonrasında ABD Başkanı Nixon,
halkın desteğini kaybederek istifa etmek zorunda kalmıştı.
NOT: Yukarıdaki incelemem, ilk olarak Gölge e-Dergi'nin OCAK 2013 (64’ncü)
sayısında yayınlanmıştır. İlgili dergiye http://www.mediafire.com/view/?fjrpxaa0297fc52
sayfasından
pdf formatında bilgisayarınıza indirerek ulaşabilirsiniz.Flash programında ve
kaydetmeden online okumak için http://issuu.com/golgedergi/docs/golge_e-dergi_ocak_2013_sayi_64
adresine de gidebilirsiniz.
MERAKLISI İÇİN İLGİLİ DİĞER LİNKLER:
Biraz da müzik…Filmin Oyuncularından
Jane Birkin’in yıllar sonra Fransız TV5 Monde Kanalında güzel yorumladığı Elisa
isimli şarkının videosu burada.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder